KÜRT TARİHİ

İÇİNDEKİLER

KÜRT TARİHİNE GİRİŞ
ETİMOLOJİ
COĞRAFYA
DİL
TARİH

  1. İLK ÇAĞDA KÜRTLER


MEZOPOTAMYA & KÜRTLER

Subaru Krallığı
Guti/Kuti Krallığı
Mitanni İmparatorluğu
Asur Kaynakları
Korduene Krallığı
Sophene Krallığı
Adiabene Krallığı
Dicle & Fırat’ın Etimolojisi

GREKO-ROMA KAYNAKLARI
Herodot (Yunanlı tarihçi) : ………………… [Botan Bölgesinde Kürt Varlığı: Bitlis, Hakkari, Siirt, Şırnak, Van (M.Ö. 500)]
Ksenefon (Yunanlı tarihçi) : ……………… [Batman, Bitlis, Hakkari, Siirt, Şırnak, Van’da Kürt varlığı (M.Ö. 401)]
Polybius (Yunanlı tarihçi) : ……………….. [Antakya’da İlk Kürt Varlığı (M.Ö. 140)]
II. Eumenes (Bergama kralı) : …………. [Batı Anadolu’da (Muğla) İlk Kürt varlığı (M.Ö. 181)]
Strabo (Yunanlı coğrafyacı) : ………….. [Dicle nehrinin etrafında Kürt varlığı (M.S. 10)]
Diodorus Siculus (Yunanlı tarihçi)
Titus Livius (Romalı tarihçi) : …………. [Batı Anadolu’da (Manisa) İlk Kürt varlığı (M.Ö. 171)]
Pliny (Romalı tarihçi) : …………………….. [Dicle nehrinin etrafında Kürt varlığı (M.S. 70)]
Plutarch (Yunanlı tarihçi) : ………………. [Diyarbakırda İlk Kürt varlığı, Kürt kral Zarbienus & Sarayı (M.Ö. 100)]
Ptolemy (Romalı tarihçi)
Dio Cassius (Romalı tarihçi)
Ammianus Marcellinus (Romalı tarihçi)
Eutropius (Romalı tarihçi)

İRAN KAYNAKLARI
Behistun Yazıtları
Kârnâmag î Ardaşir î Babagân: …….. [Kürt Kral Madig’in Sasani Kralı Erdeşirle Savaşı (M.S. 226)]

  1. ORTA ÇAĞDA KÜRTLER

Moses Khorenatsi (Ermeni tarihçi)
Tabari (İslam tarihçisi)
Balâdhuri (İslam tarihçisi)
Thomas Artsruni (Ermeni tarihçi)
İbn-i Havkal (Arap coğrafyacı)
Firdevs (Fars Şair)
Kaşgarlı Mahmut (Türki dil bilgini)
Yakut İbn Hamavi (Arap tarihçi)
Marco Polo (Venedikli seyyah)
Het’um (Ermeni prens & tarihçi)
Hamdullah Mustevfi-i Kazvi (Fars coğrafyacı)
İbn-i Haldun (Arap tarihçi)

III. YENİ ÇAĞDA KÜRTLER

Kanûnî Sultan Süleyman (Osmanlı sultanı)
İdrisi Bitlisi (Kürt devlet adamı & alim)
Nicolas de Nicolay (Fransız coğrafyacı)
Şeref Han (Kürt hükümdar & siyasetçi)
Pietro Della Valle (İtalyan seyyah)
Jean Baptiste Tavernier (seyyah)
Evliya Çelebi (Osmanlı seyyahı)

  1. YAKIN ÇAĞDA KÜRTLER

Ziya Paşa (Osmanlı devlet adamı & yazar)

KÜRT TARİHİNE GİRİŞ

Kürtler, Ortadoğu’nun kadim halklarından olup Zagros dağlarından, Toros dağlarına kadar uzanan coğrafyada yaşayan ve Hint-avrupa dil grubuna ait bir dil konuşan halkdır. Yaşadıkları coğrafyanın adı tarihsel olarak Kürdistandır, başka bir tanımla ise kuzey Mezopotamya da denilebilir. Tarihi kaynaklar Kürtlerin tarihini 5000 yıl geriye götürmektedir.

KÜRT İSMİNİN ETİMOLOJİSİ

“Kürt” isminin kaynağı tarihsel olarak çok eskilere dayanmaktadır. Bazı araştırmacılara göre Kürt teriminin temelinde “KUR” kelimesi yatmakta olup Sümer kökenlidir. Sümerce’de “KUR” dağ demektir. “Tİ” eki aidiyeti ifade eder. Böylelikle “KURTİ” kelimesi dağın halkı, dağlarda yaşayan halk anlamına gelmektedir. Bu ismin geçmişi M.Ö. 3000’lere kadar dayanmaktadır. Kürdistan coğrafyası bilindiği gibi dağlık bir bölgedir. O çağlarda insanlara coğrafyalarıyla veya yaşam tarzlarıyla bağlantılı adlar verilirdi. Kürtlerinde işte bu dağlık coğrafyada binlerce yıldır yaşamasından dolayı bu adı almış oldukları sanılmaktadır. Sümercedeki “KURTİ” adı, Greklere M.Ö. 401 yılında “Kardukhi ülkesi”, daha sonralarıda “Gordyene” ve “Kordueni” (Kürt memleketi) diye geçmiştir.

Bir Sümer tabletinde Kurtie adı altında yer alan halkın veya Kardakalar’ın eski tabletlerde adı geçen Proto-Kürt kavimler olduklarına bilim adamlarının inançları var. G.R. Driver göre bu yöre Van gölünün güneyidir. Fakat bunlar Kürt kabilelerin sadece bir kısmını teşkil eder.
Asurlulardan kalan bir tablette bugün “Kurti” veya “Qurtie” diye okunan bir kavim adına rastlanmıştır. G.R. Driver bu bölgenin Bitlis yöresini kapsayan güneydoğu Anadolu olabileceğini düşünmüştür. Asur tabletleri Kurtiler için “Dağların Cini/Efendisi” diye yazıyor.

The Name Kurd And İts Philological Connections adlı yazısında Driver, listesini yazıtlardan çıkardığı Kurti, Karda, Karduk, Gord, Kord, Kardakes, Kyrtii, vd gibi sonekleri farklı dillere göre değişse de hepsi ortak bir krd/krt öğesi içeren tüm bu adların aynı kökten geldikleri ve etnik olarak ilişkili oldukları sonucuna varmıştır.

Dr. Asad Khailany’nin yaptığı araştırmalarda binlerce ve yüzlerce yıllık tarihi kaynaklar Kürtleri şöyle kaydetmiştir:

Sümerler – Kürtlere Karda, Kurti ve Guti derlerdi.
Babiller – Garda ve Karda derlerdi.
Asuriler – Qurti and Guti derlerdi.
Grekler – Karduk ve Gordyaean derlerdi.
Romalılar – Gordyean, Kyrti ve Corduene derlerdi.
Ermeniler – Kortukh veya Gortukh derlerdi.
Persler – Gurd veya Kurd derlerdi.
Süryaniler – Kardu and Kurdaye derlerdi.
İbraniler ve Keldaniler – Kurdaye derlerdi.
Aramaik ve Nesturiler – Kadu derlerdi.
Erken İslamik dönemlerin Arap yazarları – Kurd (çoğul Akrad) derlerdi.
Avrupalılar (M.S. 7.) – Kurd demişlerdir.

Milattan önceki tarihlerde Mezopotamya’da tarih sahnesine çıkmış birçok kavimlerin araştırmacılara iddialarına göre Kürt asıllı olduğu belirtilmektedir. Mesela isimleri tarihlerde anılan; Subaru, Kurti, Guti, Lulu, Kusi, Kassit, Mitanni, Mannai, Urartu, Cyrtii (Kyrti/Kur-ti-i), Karduk, Med v.s. gibi kavimlerin çoğunun Kürt olması yüksek olasılıktır. Etimolojik olarak incelendiğinde bugünkü Kürtlerin atalarından bahsedildiği ileri sürülmektedir.

COĞRAFYA

Kürtler, aslen Türkiye, İran, Irak, Suriye, Ermenistan devletlerinin sınırları içinde ve tarihsel olarakda Kürdistan diye adlandırılan coğrafyada yaşayan, Aryan kökenli etnik gruba mensup kişilerdir. Kürt halkı`nın kesin olarak nüfusu belli değildir; bu sayı, kaynağa göre 20 milyon ile 50 milyon arasında değişmektedir. Kürtlerin çoğunluğu Sünni Müslümandır. İran’da yaşayan Kürtlerinin çoğunluğu Sünni, diğerleri Ahli-Hak ve Şii’dir. Ayrıca Alevi,Yezidi, Yahudi, Zerdüşt ve Hıristiyan Kürtlerde vardır. Avrupada ise 1.5 milyondan fazla Kürt yaşamaktadır.

th_14277_Kurd_cografyasi.jpg

DİL

Kürt dili Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer almaktadır. Bu ailede yer alan İran dil grubu, Kürtçeyi de içermektedir.  Daha açıkcası Kürtçe İrani diller ailesinin kuzeybatı grubu içindedir.

Kürtçe, bugün Türkiye, İran, Irak, Suriye, Ermenistan diye bilinen değişik devletlerin sınırları içinde yaşamakta olan ve tarih boyunca Kürdistan olarak bilinen coğrafyada konuşulur. Dünyada tahminen 30-50 milyon arası insan tarafından konuşulmaktadır.  Kürtçe, Irak ve Kürdistan Özerk Bölgesinde resmi dil olarak tanınmıştır. Filolog Abdülmelik Fırat’e göre Kürtçede 100 binin üzerinde kelime vardır.

Kürt edebiyatı, halk edebiyatı ve yazılı edebiyat olarak ikiye ayrılır. Sözlü edebiyat, yani halk edebiyatının tarihi binlerce yıl öncesine kadar dayanıyor. Yazılı edebiyat ise bin yıl öncesine kadar dayanıyor.  Hemadani Baba Tahir (935-1010), Kürt edebiyatının ilk yazılı örneğini, bin 100 yıl önce İran’da Arap alfabesiyle Kürtçe yazmıştır.

Kürtçe’nin eski ve güçlü edebi ürünlere sahip diğer bir lehçesi de Kurmanci lehçesidir. Kurmanci lehçesiyle bu güne kadar ulaşmıştır şiirler yazan Kürt şairleri arasında ilk akla gelenler Elîyê Herîrî (1425-1495), Feqîyê Teyran (1590-1660), Melayê Cizîrî (1570-1640) ve Ehmedê Xanî (1650-1707)’dir. Ehmedê Xanî’nin Mem û Zîn adlı ünlü eseri ilk kez 1730’da çevrilip yayınlanmıştır.

TARİH

Kürtlerin Anadolu’nun en eski halklarından biri olduğu yapılan genetik, etnografik, linguistik, etimolojik ve arkeolojik araştırmalarla gün ışına çıkmaktadır. Dünyanın her köşesinde halklar yaşadı. Ama Mezopotamya’nın, Zagros’un ayrıcalığı var. Yazının keşfedildiği yer burası. ilk hayvanın ehlileştirildiği, ilk tekerleğin döndüğü, ilk tekstil, ilk süt mamullerinin üretildiği, ilk bitkinin ehlileştirildiği, ilk bakır işlemeciliği, ilkel teleskopun doğrulduğu, ilk müzik aletleri, ilk destanın söylendiği, ilk şiirin yazıldığı, ilk türküler, aritmetik, tıp, ticaret, dış ilişkiler, diplomasi, barış antlaşmaları, ilk yontular, ilk tapınak, ilk mutfak, ilk şarabın keşfi ve ilk tiyatronun yaratıldığı insanlığa kucağını açmış bir yöre. İşte bunların hepsinde Kürt halkının alın teri vardır. Mezopotamya bölgesini Mezopotamya yapan Dicle ve Fırat nehir isimleride Kürtlerden kaynaklanmaktadır.

  1. İLK ÇAĞDA KÜRTLER

Medeniyetin beşiği olan Mezopotamya yöresinin antik halklarından biri olan Kürtler hakkında bir çok eski tarihçi ve coğrafyacı binlerce yıl evvel yazdıkları kitaplarda bahsetmektedir. Bu kitaplarda ve eserlerde Kürtlerin antik çağlardan bu yana yer aldığı, kurduğu birçok beylik, krallık ve devletlerden bahsedilmektedir. Özellikle Yunanlı ve Romalı tarihçiler Kürt tarihinin aydınlanmasına ışık tutmaktadır.

MEZOPOTAMYA & KÜRTLER

SUBARULAR

Subarular ‘ın yazılı tarihi hakkında ilk bilgileri Hitit tabletlerinden almaktayız. Buna göre yörenin ilk sakinleri Mitanni adında bir devler kuran Hurriler olmuştur. M.Ö. 3000 ve 4000 bin yıllarında bölgede Subarular’ın yaşadıkları ve Fırat isminin bunlar tarafından verildiği ileri sürülmüştür. Subarular’ın Hurriler’le aynı kökten geldikleri ve yeryüzünde madeni ilk işleyen kavim oldukları bilinmektedir. Hatta işlenen madenlerin Mezopotamya’ya da ihraç edildiği anlaşılmaktadır. Mezopotamya’da gelişen kültürlerin kökenini burada aramanın daha doğru olacağı kanaatindedirler.
M.Ö. 3000-4000 yıllarında Yukarı Fırat boylarında Subarular’ın yaşadıklar Fırat adının bu kavim tarafından verildiği de ileri sürülmüştür.

Subarular Hurriler’le aynı kökten geldikleri ve yeryüzünde madeni ilk işleyen kavim olduğu bilinmektedir. Hatta işlenen madenlerin Mezopotamya’ya, da ihraç edildiği anlaşılmaktadır. M.Ö. 17. yüzyıl içindede Subarular Mitanni Krallığı’nı kurdu.

Subaruların Kürt olduğuna dair tezler vardır. “Subar”ların diğer adı “Suvar”dır. Subaru kelimesi Kürtçedeki Şivan kelimesinin bozulmuş hali olduğu iddia edilmektedir. Kürtçede “Şivan” Çoban demektir. Kürtlerin önemli bir bölümü bugünde çoban hayatı sürdürmektedir. Erbil’de Subaruların bir bölümünün yaşadığı yerde tarihi Kürt aşiret konfederasyonu olan Zubari konfederasyonu Subari/Subaru adını halen taşımaktadır. Hoşyar Zebari adında Kürt bakan dahi olmuştur.

GUTİ KRALLIĞI

Zagros dağları ve Aşağı Zap nehrinin kıyılarında yaşayan ve bu günkü Kürtlerin atalarından biri olan Gutiler (Kutiler) M.Ö. 2700 yıllarında müstakil bir devlet kurar. Gutiler Mezopotamyanın en eski halklarındandı. Gutilerin bilinen 21 tane kralı olmuştur. Guti iktidarı iki asıra kadar sürmüştür. Guti hanedanlığı daha sonra ise Ur hanedanlığı tarafından sona erdirilmiştir.

Gutiler, Mezopotamya kuzeyindeki Akad memleketlerini M.Ö. 2649 yıllarında işgal edip tam iki asra yakın, Sümer ve Akadları idare ettiler. Akadlar döneminde Zagrosda yaşayan Gutiler Akad kralı Naram-Sin’in ölümünden sonra kral adayları arasında yaşanan kavgadan faydalanarak Akadları süpüren Gutiler, demoralize olmuş Akad ordusunu yendi. Fırat nehri kenarında bulunan Agade şehrini alarak imparatorluğuda ele geçirdiler.

Antropoloji, etnografi, ve linguistik gibi değişik bilim dallarında uzman olan araştırmacıların büyük çoğunluğu Gutileri Kürtlerin ataları olarak görmektedir.
Eric Jensen kitabında şöyle yazar: “Ortadoğunun Kürtleri modern tarih daha muhafaza edilmemişken Kürdistanda yaşıyorlardı”. Mezopotamya tarihi uzmanı E.A.Speiser’a göre tarihte ilk Kürt halkından bahsedilmesi M.Ö. 3000 yıllarında Gutium/Kutium adı altında gerçekleşmiştir. Gutiumlular (Kürdistan) Hint-Avrupa dili konuşmaktaydılar (Morris). Kutium Kürdistanın ta kendisi olması bir tarafa; etimologlara göre Kuti kelimesi dahi Kürt kelimesin değişime uğramış şeklidir. Prof. Howorth’a göre Kurdistan adı Kutium kelimesinden türemiştir. Ve Babilonyalıların kullandığı Khuradi veya Quradu kelimesini Kuti adıyla bağdaştırmaktadır. Sayce’ye göre Kürt adı Babiloncadaki quradu kelimesinden gelmektedir ve savaşçı anlamını taşımaktadır ve bu kelime Van cıvarındaki halkın adından kaynaklanmaktadır.

Ortadoğu uzmanı eğitimci Dr. Honigman’a göre Kuti kelimesi Kürt kelimesiyle aynıdır. Guti, Kurti adının iranize şekliyle telaffuz edilişidir. G>K dönüşümü olmuş. Örneğin: Kardeş kelimesinin Gardaş kelimesine dönüşü gibi. Etimolojik olarak R harfinin zamanla yutulmuş olması ise etimolojide doğal bir olgudur, dolayısıyla ortaya Guti > Kuti > Kurti > Kürt çıkmış. Araştırmacı Rawlinson’a göre ise Gut ilkel Keldani dilinde sığır anlamına gelmektedir.

Not: Asur yazıtlarını okuyan ve çeviren akademisyenler kitaplarında hem Kuti hemde Guti adını kullanmaktadırlar.

Guti/Kuti krallarının adları:

İnkişuc
Zarl-agab
Şulme
Silulumeş
Inimabakeş
Igekauş
Yarl-agab
İbate
Yarl-angab
Kurum
Apil-kin
La-erabum
İrarum
İbranum
Hablum
Puzur-Suen
Yarlaganda
Tirigan

En son Kuti kralının adı Tirigandır. Tir Kürtçede “Ok” demektir. Tirigan ise “Okçu”
demektir.

MİTANNİ KRALLIĞI

Mitannilerin, Habur çayının (Şırnak) doğduğu yerde Vaşşuganni (Vaşukani) adlı bir kent merkezine sahip olduğu, buradan çıkan tabletlerden anlaşılmaktadır. Kalifornia Üniversitesi Arkeologu Prof.Yoteshilani, Mitanili Kürtlerin Habur yakınlarında yaşamış ve krallıklarının adının Şenak olduğunu yaptığı kazlarda keşfetmiştir. Hurri dil grubu konuşulmakta, ağırlıklı olarak orta Mezopotamya da, bugünkü Urfa, Mardin ve Şırnak bölgelerinde hüküm sürmektedir. M.Ö. 1500-1250 yılları arasında yaşamıştır.Demiri kendi tekelinde tutmuştur. At yetiştiriciliğinde meşhurdur.Asur ve Hititlerle sürekli ve şiddetli bir çatışma ortamını yaşamıştır. Mitanniler, Suriye, Amuriye, Asur memleketiyle Kürdistanin Kerkük bölgesine kadar olan topraklara hüketmişlerdir. En son Asur İmparatoru Salmanassar tarafından varlığına geçici olarak son verilmiştir.

Mitanni Krallığı
Karte_Mittani.png
Mitannilerin başkentinin adı Vaşukanidir. Bu ismin araştırmacılar tarafından Kürtçeden kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Kürtçede başikani veya hoşkani “güzel pınar” demektir. V-B-H harfleri etimolojik olarak en kolay dönüşümü olan harflerdir. Zamanla fonetik değişime uğramış olması yüksek olasılıktır.

Mitannilerin Hint-Avrupa kökenli, (özelliklede Mitani kralları) oldukları biliniyor. Büyük olasılıkla Mitanniler Kürtlerin atalarıdır.

Tarihçi Speiser göre Mitaniler Arı ırkına mensup ve Kürtlerin ecdatlarından, Zagros topluluğunun bir bölümünü teşkil eden Subaruların bir koludur. Mitannilerin yaşadığı aynı coğrafik bölgelerde yaşayan Kürt aşiretleri halen Mitanni adını Mattini, Motikan/Moti gibi şekillerde yaşatmaktadır.

İlk Mitani kralının adının “Kirta” olması sebebiyle Kürt adının bu kraldan geldiği de birçok araştırmacı tarafından öne sürülmektedir.

Bazı Mitani krallarının adları:

Kirta – M.Ö. 1500 – 1490
Suttarna – I. M.Ö. 1490 – 1470
Baratarna – M.Ö. 1470 – 1450
Parsatatar – M.Ö. 1450 – 1440
Sauşsattar – M.Ö. 1440 – 1410
Artatama – M.Ö. 1410 – 1400
Suttarna II. M.Ö. 1400 – 1385
Artaşumara – M.Ö. 1385 – 1380
Tuşratta – M.Ö. 1380 – 1350
Mattivaza – M.Ö. 1350 – 1320
Sattuara I. – M.Ö. 1320 – 1300
Vaşasatta – M.Ö. 1300 – 1280
Sattuara II. – M.Ö. 1280 – 1270

ASUR KAYNAKLARI

Tarihçi Speiser, Mesopatamian Origins adlı eserinde Kürtleri Gutiler’le ilişkilendirir.
Bu tezine kanıt olarak Asur kralı I. Tukulti-Ninurta’nın (M.Ö. 1244-1208) kayıtlarından başlayarak Quti (Guti)’lerle bağlantılı olarak sık sık Qurti/Kurti adıyla karşılaşıldığını, Quti ve Qurti denenlerin Uqumani (Kummuhi) adlı aşiretlerin komşuları olarak sık sık birlikte anıldıklarını ve yazıtlardaki bu referanslarda Quti (Guti/Kuti) denenler ile Qurtiler’i birbirinden ayırmanın pratik olarak imkansızlığını öne sürüyor.

Asur kralı Tiglath-Pileser’in (M.Ö. 1114-1076) zafer silindirinde etnik Kürt adının geçtiği en eski kayıtlardandır. Kurti veya Qurtie adındaki yerin kral tarafından feth edildiğini ve bu bölgenin Van gölünün cıvarları olduğu anlatılmaktadır. Kurti adı verilen yerin adının günümüzdeki adı ise şaşırtıcı bir şekilde halen aynıdır. Fakat 1950’lerde değiştirilmiştir.

Asur kralı II. Tiglath-Pileser’in (M.Ö. 745-727) Kur-ti-e diye adlandırılan bir kabileyle savaş yaptığı görülmektedir.

Neilson C. Debevoise, A Political History of Parthia (1938) adlı eserinde bu konuya daha fazla ışık tutacak bir yazıta referans vererek şöyle der: “M.Ö. 7 Şubat 213 tarihi taşıyan Uruk tabletleri Partlar’ın kuzeydoğudaki antik düşman Gutiler’le aynı olduğuna (Partlar’ın ve Gutiler’in aynı olduklarına) daha da kesinlik kazandırır”.

I. Salmaneser’in yazıtında Kirkhular, Kurkhiler gibi adlar, I. Tiglat-Pileser’in bir yazıtında onun zapettiği yerler arasında Mekhri (Mikhri) ve Bisri bölge adları, I. Tukulti-Ninib’in fetihleri arasında “Kurti”, II. Tiglat-Pileser’in yazıtlarında “Quru” halkı gibi adlar geçer. Şerefname Kürdistan’da Mekri adında bir vilayet ve Şehrizor’da bu adda bir aşiret sayar. (Kaynak: Seyfi Cengiz, Kürtler’in orijini)

KORDUENE KRALLIĞI

Yunanlı komutan ve tarihçi Ksenefon’un (Ksenephon) M.Ö. 401 yılında ait “Anabasis” (Onbinlerin dönüşü) adlı kitabında “Kardukhi” dediği Kürtler tarafından Korduene krallığı adında kurulmuş bir krallık vardı. (Diğer bilinen adları: Corduene, Gorduene, Gordyene, Gordyaea Cardyene, Karduene)
Bu krallık Hakkari ve Diyarbakır arasında kurulmuştu. Korduene krallığı Kürt kralları tarafından yönetiliyordu. Ksenefon’un dediğine göre bağımsız yaşayan bir halkdı, ne Akamenid Pers kralı II. Artaxerxes’in, ne de Ermenilerin egemenliğini tanıyorlardı. Bir seferinde 120.000 kişilik Pers kraliyet ordusu Kürdistanı işgal etmiş ve tek bir asker geri dönememiş. Bunun sebebi de Kürdistan coğrafyasının çok karışık olmasıymış.

Korduene krallığı, M.Ö. 1. yüzyılda Ermenistan Kralı II. Tigranes (Dikran) tarafından fethedilmiştir. Yunanlı tarihçi Plutarch, Korduene (Gordyene) kralı Zarbienus’un Ermenistan kralı Tigranes’in baskısına karşı ittifak için Roma konsolosu Appius Claudius yoluyla Roma generali Lucullusla gizlice irtibata geçtiğini aktarmış. Fakat bu durumdan haberdar olan kral Tigranes, Kürt Kral Zarbienus, karısını ve çocuklarını Romalılar Ermenistana girmeden önce suikast düzenleterek öldürtmüş.

GORDYENE KRALLIĞI – M.Ö. 2. YÜZYIL
article-77-izady.jpg
M.Ö. 74’de Roma generalliği ve konsolosluğu yapan Lucullus düşüncesiz olmadığı için Kürdistana girdiğinde Zarbienus onuruna cenaze törenleri düzenletmiş. Zarbienus için düzenlenen defin töreninde kraliyet elbiseleri, altın ve Tigranes’den alınan kalıntılarla süslenmiş. Lucullus kendi elleriyle süslenmiş cenazeyi kralın akrabalarıyla parfüm dökerek ateşe vermiş. Arkadaşlarına katılarak Zarbienus’un adına içerek; Zarbienusu arkadaş ve de Romalı’ların müttefiki olarak anlatır. Lucullus, Kürt Kral Zarbienus anısına da masraflı büyük bir anıt yapılmasını emreder. Kral Zarbienus’un sarayında bir sürü hazine bulunmuş; altın, gümüş ve üç milyon kova hububat. Böylece Romalı askerlere bolca hububat temin edilmişti. Lucullus kamu hazinesinden tek kuruş almadığı için de takdir edilmişti. Böylece savaşın masrafı kendiliğinden de karşılanmıştı. (Plutarch/Hayatlar/Lucullus, Bölüm 36)

KORDUENE KRALLIĞI – M.Ö. 63 YILI
Near_East_ancient_map.jpg
DİYARBAKIRDA KÜRT ADIYLA İLK KÜRT VARLIĞI

Yunanlı Plutarch’ın M.S. 1 yüzyılda yazdığı Paralel Hayatlar/Lucullus adlı eserinde Ermenistan kralı Tigranes’in M.Ö. 1. yüzyılda yeni kurduğu “Tigranocerta” (Diyarbakır, Silvan) adındaki şehre Adiabeni, Asur, Gordyeni ve Kapadokyalıları zorunlu iskanla yerleştirdiğini yazmış. Gordyeni’ler Korduene krallığının Kürtleridir. Bu şehirde Grekler ve Kilikyadan getirilip yerleştirilenlerde varmış. Tigranes bu insanların yerleşim yerlerini talan ederek sakinlerini zorla Tigranocerta’da yaşamaya mecbur bırakmış.

Kral Tigranesin Ermenice adı Dikran’dı ve Ermeniler Diyarbakır şehrini kurmasından dolayı bu şehre “Dikranagerd” diyorlardı, anlamı ise “Dikran’ın şehri” demektir.

Gord = Kürd,

Gordyeni = Kürdistanlı,

Gordyene = Kürdistan demektir.

Modern Ermeni tarihçilerinden Nicholas Adontz (Armenia In The Period Of Justinian, 1970) ve Cyril Toumanoff (Studies In Christian Caucasian History, 1963)’un görüşlerini de kısaca not etmek gerek. Toumanoff, lokal Karduki hanedanlıklarından, bir “Gordyene Krallığı” ve “Korduene prenslerinden, 298 yılından sonra onbeş kalesi bulunan Korduene devletinde Roma kontrolünden sözeder (s. 181-182).
Adontz, Tigran’ın ordusundaki etnik gruplar arasında Gordyenleri de sayar (s. 318), modern Kürtlerin atalarının “Kurti”ler olduğunu söyler. Kürtler Kral Tigranesin ordusunda yer alıp birçok yerleşim yerini o dönemlerde hakimiyeti altına almıştır. Bunlar Mezopotamya, Azerbaycan, Suriye, Kapadokyadır. Kürtlerin orduda yer alması sayesinde Ermeni Kral İmparatorluğunu genişletebilmiştir. Kral Tigranesin Kürt olduğuna dair iddialarda vardır.

Daha sonra ise Korduene Krallığı M.Ö. 55 yılında Roma imparatorluğunun bir eyaleti oldu ve 384 yılına kadar dört asır Roma hakimiyetinde kaldı.

ROMA EYALETİ: CORDUENE (KURDISTAN) – M.Ö 31 YILI
Corduene_sophene_commagene_osrhoene
KORDUENE kralları:

Zarbienus – M.Ö. 100
Manisarus – M.S. 150
Erdeşir – M.S. 340
Jovinian – M.S. 359

SOPHENE KRALLIĞI

Sophene M.Ö. 8. yüzyılda Urartu krallığına bağlı bir bölgeydi. Sophene krallığı ise M.Ö. 3. yüzyılda Dicle ve Fırat nehirlerinin arasında Dersim, Elazığ, Bingöl, Diyarbakır ve Urfa arasında kurulmuş bir krallıktı. Bu krallığın başkentinin adı eski kaynaklarda Arsamosata (Arşamaşat) diye geçmektedir ve bugünkü Elazığ ilinin Palu ilçesine bağlı Örencik köyündedir. Ermenistan krallığının güneybatısında olan Sophene Krallığı bir çok kere Ermenilerin, Perslerin ve Romalıların hakimiyetine girmiştir.

Sophene, Korduene & Adiabene Kürt Krallıkları
Maps_of_the_Armenian_Empire_of_Tigranes
Roma imparatoru Diocletian tarafından feth edilen Sophene Krallığı, Zaza Kürtlerinin coğrafık yerleşim yerleriyle kesişmektedir. Bu Sophene Krallığının Zaza Kürtleri tarafından kurulmuş olduğu tarihçiler tarafından söylenmektedir.

Zaza Kürtlerinin Kürdistandaki dağılımı
zaza_dialectsmap.gif.jpg
Sophene (Şupan, Supani) krallığı, M.Ö. 95’te Büyük Ermenistan (Doğu Ermenistan) kralı olan II. Tigran tarafından devrildi. M.Ö. 95 yılında tahta çıkan ve ‘Büyük’ ünvanı taşıyan Tigran’ın ilk işi küçük Sophene krallığını fethetmek oldu. O tarihe dek bağımsız olan Sophene de ilhak edildi ve Ermenistana bağlandı. Ermenice’de Tsophk adıyla bilinen Sophene Krallığı bugünkü Elazığ-Dersim, Bingöl bölgesine tekabül ediyordu. O dönemde Sophene kralı olan Artanesi tahttan indirdi. Artanes, Zariadres’in soyundandı. (Plutarch, Lucullus, Bölüm XXI), (Strabo XI. 532)

Sophene kralını olan I. Zariadres M.Ö. 201 yılında Büyük Antiochus büyük Ermenistan ve Sopheneyi Ermeni iddia edilen generaller Artaxias ve Zariadresle beraber feth eder. III. Antiochus, Zariadresi Sophene valise olarak atar. Antiochus’un Romalılara karşı M.Ö. 201 yılında yenildigi Magnesia (Manisa) savaşında, Artaxias ve Zariadres ayaklanır. Roma fethiyle Artaxias büyük Ermenistanı, Zariadres de Sophene Krallığını bağımsız olarak yönetmeye başlarlar. Kral Zariadres’in yaptıklarına bakıldığında Zaza Kürdü olduğu izlenimi vermektedir. Zariadres (Zareh) kelimeside Kürtçeden kaynaklanabilir. Zar kelimeside Kürtçe ve Zazaca’da “Sarı” demektir.

Bazı kaynaklara göre Urartu kralı Menua’nin bölgedeki fetihlerini anlatan Bagin’deki yazıtta Dersim ve Elazığ yörelerine Supani denmektedir. Bu adın sonraları Sofene (Sophene) şekli altında yaşadıgını görmekteyiz.

Zaza Kürtlerinden Pers Kralı Darius da bahsetmektedir.

Pers İmparatorluğunun hükümdarlığını yapan Pers Kralı I. Darius (Dara)’un (M.Ö. 522-486) yaşamış olup Ortadoğunun birçok ülkesini egemenliği altına almıştır. Darius, M.Ö. 515 yıllarında Behistun yazıtları olarak ün kazanmış çivi yazısını hazırlatmıştır. Darius, yerden 100 metre yükseklikteki kayalıklara yazdığı Behistun kitabesinde Pers tarihinden bahsetmektedir. Behistun kitabesi üç dilde ayrı olarak yazılmıştır: Eski Farsça, Elamice ve Babilce.

Birinci sütunun sonlarında Darius M.Ö. 515 yıllarında Fırat nehrinin kıyısında Zazana adında bir şehir olduğunu yazmış. Bu kitabede, Dersim (Tunceli) ve Elazığ havalisi “Zazana” adı ile anılmaktadır.

İnglizce metni: When I arrived near Babylon, the city named Zazana, upon the Euphrates, there that Nadinta-belus who was called Nabochodrossor, came with a force before me offering battle. Then we fought a battle.

Yunanlı Ksenofon’da bu bölgede (M.Ö. 401 yılında), “SuSa” adında bir şehirden bahsedilmektedir. Ki bu şehir, Zazalar tarafından kurulduğu izlenimini veren “Sophene” krallığının merkezi olarak kabul edilmektedir.

Ünlü Yunanlı tarihçi, felsefeci ve coğrafyacı Strabon (Strabo) M.Ö. 65-M.S 25 yılları arasında yaşamıştır. Strabo’nun yazdığına göre, Roma imparatoru Pompey, Sophene’yi Tigran’dan aldı ve Nero (M.S. 54-68) onu ayrı bir krallık olarak Sohaemus’a verdi. Sophene, daha sonra ise ayrı bir krallık olarak tarihi kaynaklarda gösterilmeye başlanmıştır. Yunanlı coğrafyacı Strabo Sophene’nin başkentini Carcathiocerta olarak göstermektedir. Bu şehirin Elazığ (Harput) şehrine yakın olduğu anlaşılmaktadır. Carcathiocerta şehrinin adı da Harput adıyla benzerlik taşımaktadır.

Yunanlı tarihçi Ptolemy Kürt aşiretleri hakkında bilgiler vermektedir. Tarihçi Prof. Dr. Mehrdad İzadi, Sophene’yi (Şupani) Elazığ’in büyük Subhan aşiretinden saymaktadır. Bu aşiret halen mevcuttur.

Sophene’nin Başkenti

Sophene Kralı Arsames (260-228): Fırat’ın ana kollarından Aratsani Nehri havzasında kendi adını verdiği Arsamosata (Arşamaşat) kentinin kurucusudur. Batı kaynaklarında Sophene Krallığı olarak anılan devletin kendi sakinlerinin dilindeki adı ‘Şupani’dir. Batılı kaynaklarda ismi Arsamosata (Arşamaşat) olarak geçen Sophenenin başkenti Bizans çağında Asmosata olarak anılmıştır. Aynı isim Ermenice’de Aşmuşat’a dönüşmüş, Süryaniler kente Arşemşat, Araplar ise Sumaysat yada Sumeisgat demişlerdir.

Sophenenin başkent adının Kürtçe olduğuna dair görüşler:

Kürd dilindeki adı Şemşat’tır. Şatır eski dilde site yada şehir yöneticisi anlamına gelmektedir. Şehir anlamına gelen Şat sözcüğünden türetilmiştir. Şat sözcüğünün İranî dillerde ‘Şar’, ‘Şahar’, ‘Şehr’ gibi versiyonları da vardır. Şat şeklinde söyleneni en eskisidir. Şah sıfatı dahi bu Şat kelimesinden türetilmiştir. Şemşat adının Kürd dilinde Şem (Güneş) ve Şat (Şehir)’den hareketle Güneş-Şehir, Baş-şehir anlamına geldiği Kürt dilbilimcileri tarafından söylenmektedir.

Şemşat, Elazığ’ın Palu sınırları içerisinde, Murat ırmağının Güney kıyısındadır. Palu merkez bucağa bağlı Xaraba Köyü’nün Şupani krallığının tarihi başkenti olduğunu aynı yerdeki Şemşat Kalesinin varlığından biliyoruz. Günümüzde ismi ‘Örencik’ olarak değiştirilmiştir.

20. yüzyılın büyük uzmanlarından biri olan Marquart’a göre Carcathiocerta kenti aslında Argatiokerta kenti olarak düzeltilmesi gerekir. Argatiokerta kentini Sophene kralı Zariadres’in oğlu Argatias kurmuştur. Marquart’e göre bu kentin kalıntıları Dicle nehrinin kaynağı Eğil veya Arghana Suyu yakınlarındadır.

Sophene Kralları

Sames (Kurucu-M.Ö. 290-260)
Arsames I (M.Ö. 240)
Charaspes (M.Ö. 235)
Arsames II (M.Ö. 230)
Xerxes (Kserks) (M.Ö. 220)
Abdissares (M.Ö. 210)
Zariadres (Bağımsız M.Ö. 190)
Morphilig (M.Ö. 190)
Mithrobuzanes (M.Ö. 170)
Artanes (M.Ö. 110)
Arsaces (M.Ö. 70)
Roma İmparatorluğuna bağlandı (M.Ö. 63)

Strabo’daki Artanes, C. Toumanoff’a göre, Sophene kralı Zariadris (Zareh)’in oğlu I. Mithrobuzanes olup, doğru adı Me(h)ruzan’dır. M.Ö. 95 yılında II. Büyük Tigranes (95-55) tarafından devrilmiştir. Toumanoff (C. Toumanoff, Studies In Christian Caucasian History, 1963), doğru adının Me(h)ruzan olduğunu söylediği bu kişinin, Primary History’de verilen Ermeniler’in şeceresinde Zareh (Zariadres)’in oğlu Armog olarak geçen aynı şahıs olduğunu söyler. O’na göre Armog adının daha doğru şekli de Artok (Artanes)’tur. Zariadres (Zareh) ise bağımsız Sophenenin krallığını yapmıştır ve mühtemelen Zaza Kürtlerindendir. Mehruzan ile Zareh adları Kürtçedeki Mihrican, Mîrzeban, Zara ve Zarê adlarıyla etimolojik olarak çok yakınlık göstermektedir.

Zazaların Kürtlerin bir kolu olduğu genetik araştırmalarla kanıtlanmıştır.
Zazaki-speaking; genetically they are more similar to other Kurdish groups (Çevirisi: Zazaki konuşanlar genetik olarak diğer Kürt gruplarına (Kurmanci, Soran) benziyor).
www.khazaria.com/genetics/kurds.html

ADİABENE KRALLIĞI

Adiabene krallığı M.Ö. 247 ve M.S. 224 yılları arasında varolmuş bir Kürt krallığıydı. Erbil (Hewler) merkezli kurulan bu krallığın yöneticileri M.Ö. 1. yüzyılda Musevilik dinine geçmiştir. Bu krallığın vatandaşlarının çoğunluğunun Kürt olduğu görünmektedir. Kraliyet evinde, Kürt Kral Monobazes, kraliçe Helena, vârisi ve oğlu İzates’in (Yazata kelimesinden türemiş ve Kürtçede “Melek” demektir) adları halen ilk din değiştirenler olarak muhafaza edilmiştir.

Romalıların, İsrail kentleri Judea and Samaria’ya zaptı sırasında (M.S. 68-67), oraya asker yollayan sadece Kürt-Musevi Adiabeneydi. Galilee şehrinin kuşatılması sırasında buraya yardım için birlikler yollayan Adiabene Krallığı eğer Musevi olmasaydı bu hareketin izah edilebilir bir gerekçesi olamazdı.

Ünlü Hardvard Üniversitesinin tarih profesörü Dr Mehrdad Izadi, Adiabene adının antik Kürt Hadhabâni aşiretinden kaynaklandığı söylemektedir. Bu aşiret halen santral Kürdistan olarak tanımlanan bölgede mevcuttur. Bu aşiret sürgüne maruz kaldığı için Horasan şehrinde de mevcuttur.

Irak Kürdistanından 1940-50’lerde İsraile yoğun Musevi Kürt göçü yaşanmıştır. İsrailde büyük bir Musevi Kürt nüfusu bulunmaktadır.

DİCLE & FIRAT’IN ETİMOLOJİSİ

Fırat ve Dicle Sularının arasındaki verimli yere tarihten günümüze Mezopotamya adı verilir. Yunanca kaynaklı bir isimdir. Mezopotamya’da ilk tapınak, ilk yazı, ilk aritmetik, tıp, ticaret, dış ilişkiler, diplomasi, barış antlaşması, ilk türkü, ilk yontu, ilk mutfak, ilk tiyatro, ilk astroloji gibi ilklere sahne olmuş bir yöredir.

Dicle ve Fırat nehir isimlerinin Kürtçe olduğuna dair etimolojik tezler.

DİCLE İSMİNİN ETİMOLOJİSİ

Kürtçede Tij kelimesi sivri ve keskin demektir. Tir kelimesi ise ok demektir. Dicle nehride keskin ve sivri bir nehir ve ok gibi giderek vurduğunu devirir. Tij-Dij-Dijle-Dicle kelimelerinden türemiş. T>D dönüşümü olmuş.

Dünyada Diclenin bilinen adı Tigrisdir. Dünya dillerinede Yunancadan geçmiştir. Yunancada kelimelerin sonuna gelen –is eki gelir ve Tigrisden çıkarılınca geriye kök kelime Tigr kalıyor.

Yunanca’da J harfi yoktur. Kürtçe’deki J, Yunanca’ya G olarak geçer.

Tij-Tir-Tig-Tigr-Tigris

Tij-Dij-Dijle-Dicle

Her ikiside Kürtçedeki Tij/Tir kelimelerinden türemiştir.

Dicle ismi binlerce yıllık proto-Kürtçe bir isimdir,

KÜRTÇE İKİ İSİM: DİCLE & FIRAT
Tigr-euph.png
FIRAT İSMİNİN ETİMOLOJİSİ

Batı dillerinde Fırat nehri, Euphrates olarak geçer. Euphrates adı Yunanca’dan gelen bir sözcük olup, asıl kaynak Kürtçedeki “Fere” “Re” ve “Hat” kelimeleridir.

Kürtçede: Fere “Geniş”, Re “Akan su”, Hat “Akan/gelen”

Fere Re Hat = geniş akan su. İki tane “Re” olduğu için teki kullanılmıyor. Ferehat “Geniş akan su” demektir. Yunancada –s eki kelimelerin sonu gelir bunu çıkarınca Euphrate kalır.

Ferehat = Euphrate = Fırat

Fırat nehride geniş akan bir nehirdir. Bu nehir’e neden Kürtler tarafından Fırat adının verildiği nehrin bu özelliği çok iyi göstermektedir.

Fırat ismi Hint-Avrupa kökenli Proto-Kürtçe bir isimdir.

Medeniyetin ilk kurulduğu Mezopotamyadaki Dicle ve Fırat nehir isimlerini Kürtler vermiştir.

GREKO-ROMA KAYNAKLARI

HERODOT

M.Ö. 5’ci yüzyılda yaşamış olan ve “Tarihin Babası” olarak tanınan Yunanlı Herodot, Halikarnas şehrinde doğdu. Kendi anlatımına göre Mısır, Mezopotamya , Pontus ve Pers hükümdarlığını gezdi. Güney İtalyanın Thurioi şehirini kurdu ve orada yaşadı. M.Ö. 447 Atina’ya yerleşti. Genç yaşta Roma’da yazarlığa başlayan Herodot – Yunan-Pers Savaşları, Yunanlılarla Barbarlar, Genel Tarih gibi üç kitap bıraktı. Yaklaşık 64 yıl yaşayan Herodot tarihin ilk büyük gezgini ve ilk tarihçisiydi. Historia adının alan yapıtı tarihin ilk tarih kitabı oldu.
Wien-Parlament-Herodot.jpg
Heredot kitabında Paktilerden bahsetmektedir ve Ksenefon’un anlattığı Karduklar (Kürtler) olabilir. Heredot’ta Darius’un 13‘üncü satraplığında Ermenistan’la birlikte Pactyic Ülkesi anılır. Pactyic sözcüğünü Bohti (Bohtan, Botan) olarak yorumlayanlar var. Ksenefon Karduklardan bahsederken Ermenistan ve Kürdistan sınırının Botan sınırı olduğuna işaret etmektedir dolayısıyla Botan ve Kardukların arasında yakın ilişki vardır. Bazı tarihçilerin görüşlerine göre Heredot’ta Kürtler Pacty (Bohti) adı altında anılmış olmalıdırlar.

KSENEFON

Grillos’un oğlu, Diodoradan doğma tarihçi ve filozof Xenophon veya Ksenefon M.Ö. 431 yılı civarında Atina yakınlarındaki Erxieon’da doğdu. Yunanca Sokrates olarak telaffuz edilen filozof Sokrates’in öğrencisi idi. Yunancada, Ksene = yabancı, fon = ses. Ksenefon= yabancı ses, yabancılarla konuşan demektir.
Xenophon.jpg
Ünlü filozof ve tarihçi olan Atinalı Ksenefon (M.Ö.430-355) Anabasis (sefer) adlı eserinde yaşanan olayların yanı sıra geçtiği bölgelerde yaşayan halklar konusunda birçok bilgiler verir. Pers İmparatorluğunun Batı Anadolu valisi olan Kiros/Keyhüsrev’in babası Pers kralı Darius (Kürtçe DARA) ölmüş. Büyük oğlu Artakserksis tahta geçmiş ama Kiros (Cyrus) adlı küçük kardeş tahta çıkan kardeşi II. Artakserksise (M.Ö. 404-358) karşı isyan etmiş ve tahtı ele geçirmek için ordu toplamaya başlamıştı. Kiros, babasının ölümünden sonra büyük Pers kralı olan Artakserksis’e karşı sefere hazırlanıyordu. Bu orduda onbinlerce Yunanlı paralı asker vardı ve ordusundaki asker sayısı yaklaşık 300 bin kişi kadardı.

10 bini aşkın Yunanlı bir orduyuda toplayıp katıldığı İran seferini başlatmıştı. Ksenefon, M.Ö. 401 tarihinde Pers kralının oğlu Kiros’un komutanlığında, Kral ikinci Artakserksis’e karşı sefere katıldı. Ksenefon bu olayı baştan sona kaydetmek üzere bir savaş muhabiri olarak bu askeri sefere katılmıştır.

Ksenefon’un Ellinika adlı kitabı, III. kitap, I. bölüm

Savaşta, Ksenefon, kral adayı ve dostu Kiros’u kaybetti. Yunanlılar savaşı kazanan taraf olmasına rağmen, destekledikleri kral adayı Kiros öldürülmüştü. Kiros muharebede öldürülünce abisi Artakserkis mutlak kral olarak kalır. Bir yandan savaşı kazandıkları için galip sayılırlarken, öte yandan da, destekledikleri Kiros öldürüldüğü için mağlup sayılıyorlardı. Kunaksa yenilgisinden sonra memleketlerine dönmek üzere yola çıkan Helen askerlerinin kumandanı da öldürüldüğü için 10 bini aşkın Yunanlı asker başsız ve komutansız kalmıştı. Bunun üzerine Ksenefon yeteneği ile kendisini komutan seçtirmişti. Ve Yunanlılar Ksenefon komutasında Yunanistan’a geri dönmeye başladılar. İşte bu dönüş tarihte “Onbinlerin Dönüşü olarak” adlandırıldı. (Yunancası “Kiru Anavasi”).

Onbinler, dönüşlerinde Kürdistandan ve Ermenistan da geçtiler. Komutan Ksenefon da başından geçenleri yazdı. Kiru Anavasi kitabı ortaya çıktı. Kiru Anavasi’nin 4. kitap olarak adlandırılan bölümü, Onbinlerin Kürdistandan geçişini anlatır.

Yunanistana geri dönen ordunun Kürdistana giriş tarihi: Milattan Önce 14 Kasım 401 idi. 20 Kasım’a kadar Kürdistan içerisinde yol alan ordu, 21 Kasımda Kendriti Nehri denilen bugünkü Botan çayına ulaştı. Ermenistana girdi.

22 Kasım da Botan çayını aştılar. Ermenistana girdiler. Kürdistanda geçişleri toplam bir hafta, yani 7 gün sürdü.

Botan çayı o zamanlar Pers kralının desteğinden dolayı güçlü olan Ermenilerle, bağımsız yaşayan, yani Pers kralının bile hükmedemediği Karduklar arasında sınır teşkil ediyordu. Kürtler o zaman Persler ile müttefikleri Ermeniler arasında bir hayli sıkıştırılmış durumdaydılar.

8 Aralık 401 tarihinde Fırat nehrine kavuştular.

Taox’lar ülkesine vardıklarında tarih 31 Ocak 400 idi.

1 Şubat 400 de Makronların ülkesine vardılar.

10 Şubat 400 de Trabzona 15 Martta ise Giresuna kavuştular.

4 nisanda o zamanki adı ile Kotiora, olan bugünkü Türkçeleşmiş telaffuzu ile Ordu şehrine vardılar.

28 Mayıs’ta Yunanlıların iraklia dedikleri bugünkü Karadaniz Ereğlisinde idiler. (Arap harfleriyle iraklia yazılınca EREĞLi okunduğu için Türkler yanlış okuma sonucu EREĞLi demiş).

Ekim 400 tarihinin başlarıda bugünkü İstanbul boğazı geçilmiş.

Mart 399 da ise Komutan Ksenefon ordusunu Ispartalı komutan Thivronaya teslim etmiş ve sefer sona ermiş.
bub_gb_EzABAAAAYAAJ.jpg
KSENEFON VE KÜRDİSTANDAN GEÇİŞİ

Tarihçi ve komutan Ksenefon (Xenophon) M.Ö. 401 yılında yazdığı Anabasis (onbinlerin dönüşü) adlı eserinin üçüncü kitabındada Karduklardan sözeder.

Ksene = yabancı, fon = ses. Ksenefon= yabancı ses, yabancılarla konuşan demektir.

Yunanlı Ksenefon 10 bini aşkın ordusuyla Pers ordusunu yendikten sonra başladığı yolculuktan geri dönerken Kardukların ülkesinden geçer ve Kardukların saldırısına uğradığını anlatır.

Mesela:

* Kürtlerin kimsenin hakimiyetini kabul etmeden özgür yaşadıklarını yazmış. Onun tarifine göre Karduklar dağlar arasında yaşayan savaşçı bir halktı. Akamenid (Pers) kralına bağlı değildiler. Onların ülkesinden sonra Ermenistan gelmekteydi.

Komutan Ksenefon, üçüncü kitabının sonunda değinmeye başladığı Karduklardan bahseder:

*Karduklar çok savaşçı ve pek çevik insanlardı, İran şahı Artakserksise (Artaxerxes) düşmanı olup; ona tabi değillerdir. O kadardı ki Karduklar bir defasında 120 bin kişilik İranın kraliyet ordusu bunların ülkesini işgal etmiş, bir teki bile geriye dönemeden yok olmuştur, sebebide Kürdistanın çok karışık oluşu.
Ksenefon, Kardukların, İranlılardan bambaşka soydan ve onlara çok düşman olduklarını, bir tanık olarak anlatmıştır.

Ksenefon dördüncü kitabında tekrar döner ve şunlardan bahseder:

*Kardukların ülkesine girdiklerinde düşmanın geçiş yollarını kapamamaları için sessiz ve hızlı bir şekilde ilerleme düşünceleri olduğunu yazmış.

*Kardukların toplanarak öndeki askerlere saldırdığını bazılarını öldürdüğünü ve diğerlerinide yaraladıklarını ve bu saldırının kendilerini sürpriz bir şekilde yakaladığını yazmış. Eğer Karduklar daha büyük bir rakamla bu saldırıyı yapsalardı ordusunun büyük bir bölümünün yokedilmiş olacağını anlatmış.

*Kardukların çok iyi savaşçılar olduğunu, ellerinde boyları büyüklüğünde yayları ve uzun okları olduğunu yazmış. Mükemmel okçu olduklarını ve yayları gererlerken sol ayağı ile yayın ağaç kısmına basıp kirişi gerdiklerini belirtmiş. Kürt oklarının büyük ve kuvvetli olduğundan Yunan askerlerinin kalkanlarını ve göğüs zırhlarını delip geçtiğini ve askerleri öldürdüğünü yazmış. Kürt oklarının bu özelliklerinden dolayıda Yunan askerlerinin o okları yerden alıp mızrak yerine geri fırlattığıı yazmış.

*Sapan kullandıklarını yazmış. Taş, ok ve sapanlarla bir nevi gerilla savaşı yürüttüklerini yazmış. Hep beraber saldırdıklarında , hep bir ağızdan, saldırı marşı biçiminde bir marş söylediklerini yazmış (Kürtçedir herhalde).

*İşgal sırasında Kardukların çoluk çocuğunu alarak dağlara çekilip işgalciye karşı direndiklerini yazmış. Kürt köylerindede epeyce bakır eşya olduğunu yazmış.

*Kardukların dağlarda ateşler yakarak, bu ateşlerle biribirleriyle haberleştiklerini yazmış.

*Düşmanın kendilerini çok kızdırdığını, tuzak kurarak bazı Kürtleri öldürdüklerini, birkaçınıda canlı yakaladıklarını ve böylecede kendilerine zaman kazandıklarını hemde ülkelerini bilen birisine itimat edebileceklerini yazmış.

*Kürt köylerinde, Kürt evlerinin çok güzel olduğunu, bol yiyecek bulunduğunu ve bu evlerde bolca şarap bulduklarını, şarap saklama sarnıçlarının sıvalanmış iyi sarnıçlar olduğunu yazmış. Yani, Kürtlerin çok modern ve gelişmiş bir toplum olduğunu anlatmış.

*Kürtlerin geçiş yollarını tıkadıklarını ve üstlerine tonlarca ağırlıkta kayalar attıklarını ve askerlerinin paramparça olduğunu, bazılarının öldüğünü diğerlerinin kol ayakların koptuğunu anlatmış. Birkaç çarpışmadan sonra Ksenefon anlaşma önerdiğini, ölü Yunanlılar’ın cesetlerini istediğini anlatmış. Kürtlerinde, Yunanlılara “evlerimizi yakmazsanız ölülerinizi size teslim ederiz”, dediklerini yazmış.

Tarihteki ilk Kürt-Yunan anlaşması. Bu anlaşma yapılırkende tercüman kullanılmış herhalde: Yunanca – Kürtçe.

*Anlaşmaya rağmen görüşmeler daha bitmeden Karduklar yeniden taşlar yuvarlamaya başlarlar. Yürüyüş ertesi gün Karduklar’la savaşa savaşa devam eder.

*Nihayet Yunanlılar “Kürdistan” ile Ermenistan’ı ayıran sınır olan Centrites Nehri‘ne (Ancient Turkey kitabının yazarı Seton Lloyd’a göre bu nehir Dicle’nin doğu kolu olan modern Botan Irmağı’dır) ulaşır.

*Yunanlılar, Kardukların ülkesini yedi günde geçtiler ve bu süre zarfında hep çatıştılar (IV. Kitap, s. 279). Yunanlılar nehrin karşı yakasında Akamenidler’in Ermenistan satrapı Orontas’ın Ermeni, Mardi/Mard ve Chaldaean paralı askerlerinden oluşan ordusunu gördüler. Kendilerini izlemekte olan çok sayıda silahlı Karduklar’ın saldırıları altında çatışarak nehri karşıya geçtiler.

*Kürdistandan 7 günlük geçiş süreci boyunca hiç uyuyamadıklarını ve sürekli savaştıklarını, çok sayıda silahlı Karduklar’ın saldırıları altında çatışarak Kürdistandan çıktıktan sonra rahat bir uyku uyuyabildiklerini yazmış.
Sonraki yürüyüşleri Ermenistan içine devam etmiş. (IV. Kitap, s. 287-91).

Ksenefon’un anlattığı Kürt bölgeleri ve Ermenistanı ayıran sınır Dicle’nin doğu kolu olan modern Botan Irmağı Van Gölünün altındaki uzun koludur.

Ksenefonun izlediği kırmızı çizgili rota: inerken sol kol, çıkarken sağ kol kullanılmış.
Anabasis_big.jpg
Kürtler bu sınırların diğer yerlerindede yaşıyordu tabiki. Ermenilerin bu bölgeye eskiden Trakya-Balkan bölgesinden göç ettikleri ıspatlandı. Yunan tarihçi Strabo da Ermenilerin Trakyadan doğuya göçtüklerini yazmış. Ermeniceninde Trakya dili olduğu linguistik benzerliklerle ıspatlandı. Ermeniler oralara daha gelmemişken Ermenilerin yaşadığı yerlerde Kürtler yaşıyordu. Ermeni tarihçi Professör Manandian’a göre Ermeniler Trako-Friglere çok yakın bir halkdı.
*Ksenefon Kürdistandan geçişleri süresinde başlarına gelen felaketlerin, Pers ordusuna karşı savaştıklarında başlarına gelenlerden daha fazla olduğunu yazmış. Ksenefonun 10 bini aşkın ordusuyla çıktığı yolda geri sadece 2 bin asker dönebilmiş.

Ksenefon’un “Karduklar” ve “Kardukya” hakkında kısmen dedikleri bunlardır. Kardukların modern Kürtler’in ataları olduğu görüşü bilim dünyasında kabul görmüştür.

KARDUKLARIN ETİMOLOJİSİ

Ksenefon, Kürtlere “Kardukhoi” demektedir. “Kard” Kürd demektir.

Yunancada “oi” Türkçedeki ler/lar çoğul ekidir. Kardukhoi’den “oi” çıkınca geriye Kardukh kalıyor.

Ermeniler Kürtlere “Kord-ukh” derlerdi, bu da “Kürt-ler” demekti. Ksenefon bu adı muhtemelen Ermenilerden duymuş.

Ermenicede “ukh” (kh) Türkçedeki “ler/lar” çoğul ekidir.

Bu ek Kord-ukh’dan çıkınca geriye “KORD” yani KÜRD adı kalıyor.

Kard-ukh-oi = Kürd-ler-ler demektir ve iki defa çoğul eki almış.

Bugünkü Türkçeye de Karduklar olarak çevrilmiş.

Yunanlı coğrafyacı Strabo, M.S. 1. yüzyılda “Geographika” adlı eserinde şöyle yazmaktadır: “Dicle nehrinin bulunduğu yerler Kürtlere aittir. Gordyaei (kuzey Kürdistan) bölgesi, antiklerin Kardukhi (Ksenefonu kastediyor) dediği yerle aynı yöredir.”

Romalı tarihçi Yaşlı Pliny, M.S. 2. yüzyılda “Naturalis Historia” adlı eserinde şöyle yazmaktadır: “Eskiden Carduchi halkı (Kardukhi) olarak bilinen şimdi ise Kordueni (kuzey Kürdistan), Adiabene (güney Kürdistan) ile birleşir ve önlerinden Dicle nehri akar” demektedir. (Pliny, Natural History, Kitap VI, Bölüm 17)

Eski tarihçilerin kullandığı Gord-Kard-Kord isimleri hep manaya gelmekte ve “Kürt” demektir.

POLYBİUS

Yunanlı tarihçi Polybius (Polybios) M.Ö. 200 yıllarında Megalopolis’te doğdu ve M.Ö. 120 yıllarında öldü. Yazdığı 40 kitapdan sadece 5 tanesi bugüne kadar gelebilmiştir.
Polybius, Selefkosların isyancı Medya (İran ve Mezopotamya) satrapı (Vali) Melon‘un ordusunda “Cyrthii” (Kirti, Kurti)’ler olarak adlandırılan sapancılardan sözeder (Polybius, II. cilt, 5. kitap, 52 madde). Seleucia ve Babil’i alarak Kızıl Deniz’e dek tüm topraklara hakim olan Melon, ardından Susa (Batı İran) üzerine yürürse de burada başarılı olamaz. Sonunda Medya’nın güneyinde (Zagros civarı) yakınında Suriye kralı Büyük III. Antiochus (223-187 M.Ö.) tarafından yenilgiye uğratılır (M.Ö. 217). Melon’un bu isyanında özellikle Kirtiler’e güvendiği kaydedilmektedir.

Polybius (M.Ö. 200-M.Ö. 118), Strabo (M.Ö. 64-M.S. 24) ve Ptolemy (M.S. 90-168)’de kısmen değişik şekiller altında ilk kez Ksenefon’un eserinden bildiğimiz Karduk’lardan da sözedilir. Polybius’un kaydına göre aşağı Suriye üzerinde hakimiyet için Mısır kralı III. Ptolemy. ile M.Ö. 217 yılında yaptığı savaşta bir süre önce isyancı Medya satrapı Melon’u yenilgiye uğratan Selefkos kralı Antiochus III’ün ordusunda “Cardaces” (Kardakes) da vardı. (Kaynak: Polybius, II. cilt, 5. Kitap)
Stele_des_Polybios
Polybius’in net olarak Kürtlerden bahsettiği anlaşılmaktadır.

BERGAMA KRALI II. EUMENES

Pers Akamenid imparatorluğunun M.Ö. 330’da Büyük İskender tarafından feth edilişinin ardından bir buçuk asır sonra Selefkos/Makedon dönemi başladı. Kürtlerin, ilk defa batı Anadoluya yerleştirilişi “Kardakes Yazıtları” adlı kitabede kaydedilmiştir. Bu dönem M.Ö. 181 yıllarına denk gelmektedir.

Bu kitabe modern Fethiye (Telmessus) ilçesinin sahil kenarlarında keşfedilmiştir.

Bergama Krallığı

PergamonMap.jpg
Pergamon/Bergama Kralı II. Eumenes (M.Ö. 197-154) tarafından Likya prensi Artemidorus’a gönderilen yazıt güneybatı Anadoluya (Likya) yerleştirilmiş Kürtlerin durumları hakkında aydınlatıcı bilgiler içermektedir. Yunanca yazılan kitabenin adı “Kardakes yazıtları” olarak bilinir. Kitabeden anlaşıldığı kadarıyla Kürtlerin militer rezerv amaçlı olarak Likya’ya yerleştirildikleri sanılıyor. Kardakan aşireti (Yunanca Kardakoi, Latinleşmiş şekli Cardaces), bugün hala mevcuttur.

STRABO

Ünlü Yunanlı tarihçi, felsefeci ve coğrafyacı Strabo (Grekçe: Strabon) M.Ö. 65 Amasya’da doğmuş ve M.S. 25 yıllarında ölmüştür. Amasya’dan ayrılıp Nil boyunca gezmiştir. Kendisi batıda Sardunya’ya, kuzeyde Karadeniz’den güneyde Etiyopya’nın sınırlarına kadar seyahat ettiğini söylemektedir.

Strabo’nun en ünlü eseri dünya coğrafyasını anlattığı “Coğrafya”dır (Geographika). Dünyanın ilk coğrafyacısı olarak da bilinen Strabo’nun bu ünlü eseri bir çok dile çevrilmiştir. Coğrafya’nın babası sayılan Yunanlı Strabo “Geography” (Geographika) adlı kitabındada Kürtlerden bahsetmektedir.
Strabo.jpg
Geography Of Strabo, 14. Kitap, Suriye başlıklı bölüm, Madde 24.

Madde 24: Dicle nehrinin bulunduğu yerlerin Kürtlere ait olduğunu söylüyor. Gordyaei (Kürdistan) bölgesine de değinen Strabo, bu bölgenin antiklerin “Kardukhi” dedikleri aynı yöre olduğunu söylüyor. Gordyaei’ye ait yerleşkeleri Sareisa, Satalca ve Pinaca şeklinde sayıyor. Her birinin kendine özgü çok kuvvetli kale ve hisarlarla çevrili olduğunu ve adeta üçlü şehir teşkil ettiğini söylemiş. Kürtlerin olağanüstü usta-inşaatçı ve kuşatma makinası yapımında uzman olduklarından dolayı nam saldığını ve bu sebeple Ermenistan kralı II. Tigranes tarafından hizmete alındıklarını, Mezopotamyanın diğer parçalarının ise Romalılara bağlı olduğunu aktarmış.

Madde 24 (İngilizce metni): Near the Tigris lie the places belonging to the Gordyaeans, whom the ancients called Carduchians; and their cities are named Sareisa and Satalca and Pinaca, a very powerful fortress, with three citadels, each enclosed by a separate fortification of its own, so that they constitute, as it were, a triple city. But still it not only was held in subjection by the king of the Armenians, but the Romans stok it by force, although the Gordyaeans had an exceptional repute as master-builders and as experts in the construction of siege engines; and it was for this reason that Tigranes used them in such work. But also the rest of Mesopotamia became subject to the Romans.

Kürt ve Kürdistan adı Gord ve Gordyaea olarak 1, 8, 21, 24 ve 25. maddelerde geçer.

Eskilerin Karduki dediği halka kendisi Gord diyor. K>G dönüşümü var. Yunanlılar Kürtçedeki ‘u’ harfini telaffuz edemedikleri için Straboda Kürt yerine Gord demiş.

Strabo’nun Coğrafya Kitabı
Strabon_Rerum_geographicarum_1620.jpg
Bugün tarihi Kürdistanda bulunan yapıtların önemli bir kısmıda Kürtler tarafından inşa edilmiştir. Strabonun anlattıklarından yola çıkarak bugünkü Ermeni yapıtlarının bazılarınıda Kürtlerin inşa etmiş oldukları anlaşılmaktadır.

Strabo, “Kardakes” adının kökünün savaşçı (yiğit, yiğitçe, erkekçe) anlamlı “Carda” (Karda) sözcüğü olduğunu, söyleyerek özetle şu açıklamayı yapmaktadır: Persler (Akamenidler)’de gençler gün doğmadan uyandırılır, onlardan ellişer kişilik gruplar oluşturulur ve her grubun başında bir kralın yada satrapın oğlu olduğu halde kendilerine askeri eğitim yaptırılır. Bu ellişer kişilik gruplara veya bu grupları oluşturan gençlere (kişilere) “Cardaces (Kardakes)” deniliyor. Bunlar soygun ve yağma ile yaşadıkları için savaşçı, yiğit anlamlı Carda’dan türeme bir ad taşıyorlar. Ama çevirenin (Groskurd) notuna göre onun sözünü ettiği Cardace’ler Persler değil, yabancı askerlerdir, daha doğrusu sonraları kendilerine Gordyaei veya Gordyeni denilen ve en son olarak da bugün Kürtler olarak bilinen Ksenefon’da bahsi geçen Karduklar’dır.
Ptolemy, Kardukların Geliler’in aşağısında Margasiler’le Cadusiler’in topraklarına yakın bölgelerde gösterir ve daha ilerde ise Gordyene’den ve Gordyaei Dağları’ndan sözeder.

DİODORUS SİCULUS

Yunan tarihçi Diodorus Siculus Sicilya’nın Agyrium ilçesinde M.Ö. 90 yıllarında doğmuştur. Soyadını doğduğu şehir Sicilya’dan almıştır. M.Ö. 30 yıllarında hayatını kaybetmiştir. Diodorus Siculus, M.Ö. 66 yılında “Tarih Kütüphanesi” (Bibliotheca historia / Historical Library ) adında muazzam bir eser yazmıştır. Bu eser üç bölüm olup, 40 tane kitapdan oluşur ve dünya tarihi hakkında bilgiler içerir. Diodorus bu eserinde Pers Kralı Darius’un hükmettiği ülkeler arasında Kürt krallıkları Gordyene ve Sophene’yi sayar (Diodorus Siculus, Library of History, 40.4).

TİTUS LİVİUS

Romalı tarihçi Titus Livius (Livy) “Roma Tarihi” (History of Rome, Ab Urbe Condita) adlı muazzam eser yazmıştır. M.Ö. 59 yılında doğan Livy yine M.S. 17 yılında Kuzey İtalyanın Venedik şehrine bağlı Patavium (Padua) kasabasında hayatını yitirmiştir. Livy çalışmalarını özellikle Roma İmparatoru Augustus’un hükümdarlığı döneminde yazmıştır. Livy’nin çalışmalarını aslınde 142 kitapdan oluşmaktadır ama sadece 35 tanesi mevcuttur.
Titus_Livius.png
Livy, Selefkos İmparatoru III. Büyük Antiochus’un M.Ö. 190 yılında Romalılara ve Bergamalılara karşı Yunanistanı ele geçirmek uğruna yaptığı Magnesia (Manisa) muharebesinde yenildiğini ve Antiochus’un 65-70,000 kişilik ordusunda Kürt okçu ve sapancılar olduğunu anlatmaktadır.

Sağ kanatta 4000 tane karışık Kürt Sapancı ve Elamlı okçuların dizildiğini, sol kanattada 4000 tane Psidyalı, Pamphyliyalı ve Lidyalı kılıçcıların dizildiğini yazmış.

Tarihçi Livy, Kardakes Yazıtlarından tam 10 yıl sonra yani M.Ö. 171 yılında Pergamon kralı II. Eumenes’in ordusunda Kürt askerlerin yer aldığı yazar. Kral II. Eumenes, Licinius Crassus ve Quintus Mucius önderliğindeki Roma Cumhuriyet Ordusuna, Makedon Kral Perseus’un elinden Yunanistanı almak için destek verir.

Kral II. Eumenes, Makedon Kral Perseus’un elinde bulunan Yunanistanı fethetmek için Roma generali Licinius Crassus önderliğindeki Roma Cumhuriyet Ordusuna destek verir. Bu savaş Yunanistanın modern Pinios cıvarında meydana gelir. Livy askerlerin kimlerden oluştuğunu anlatırken şöyle der: orta alanda 200 Galatyalı şüvari dizilmişti ve Eumenes’inde Kürtlerden oluşan 300 asker desteği vardı.

İngilizce metni: “Before the standards of the center were arrayed two hundred Gallic [Galatian] cavalry, and three hundred of Eumenes’ auxiliaries from the Kurdish people (Cyrtiorum gentis).”

BÜYÜK PLİNY

Pliny (Gaius Plinius Secundus), 23 yılında Como, İtalyada doğdu. Tarihde “Büyük Pliny” olarak bilinir. 35 yıllarında babası tarafından Roma’ya götürülüp orada babasının arkadaşı şair ve kumandan Publius Pomponiusdan eğitim almıştır. Roma’da bitkibilim (botanik) ve süslü şekilde budama sanatı üzerine eğitim almıştır.
Pliny_the_Elder.png
Daha sonra Romalı filozof Senecanın etkisi altında kalarak felsefe ve retorik öğrencisi olmuştur. Hukukda okuyarak avukatlık yapmaya başlamıştır. Naturalist, tarihçi, ansiklopedist ve yazar olan Pliny (Plinius), Naturalis Historia (Natural History) adlı ünlü kitabını yazarak tarihi bir eser bırakmıştır. Naturalis Historia 37 kitapdan oluşmaktadır. 79 yılında ise İtalyadaki Vesuvius yanardağının püskürmesiyle hayatını kaybetmiştir.

Naturalis Historia (Natural History) Kitabı
Naturalishistoria.jpg
Pliny, Naturalis Historia (Natural History) adlı kitabında Kürtlerden bahsetmektedir. Pliny, Natural History eserinin altıncı kitabında Kürdistana Dicle (Tigris), Fırat (Euphrates) ve Mezopotamya başlıkları altında Gordyaei (Gord Yurdu) demektedir.

Dicle (Tigris) adlı bölümde Dicle adının Med dilinde “Ok” anlamına geldiğini ve nehrin adını ok’un hızlılığından aldığını ve Dicle nehrinin Gordyaei dağlarından geçtiğini yazmış.Dicle nehrinin Ermenistandan başlayıp “Kürdistan dağlarından”, yine bir Kürt bölgesi olan Adiabene’den, Apameadan ve Mesene kasabasından geçtiğini yazmış. (Kitap VI, Bölüm 31)

Kafkas kapılarının ardında Gordyaean (Kürdistan) Dağlarında Valli ve Suarni diye barbar ve gaddar kabilelerin halen bulunduğunu fakat onların altın madenlerini işlettiklerini yazmış. (Kitap VI. 12 [11],)

Adiabene’yle birleşen Carduchi halkı (Karduki) şimdi ise Cordueni’lerin önünden Dicle nehri akar diye yazmış. (Kitap VI. 17 [14])

İngilizce Bölümler:

TIGRIS

The third river, the Tigris, is the swiftest river in Greater Armenia, and is known throughout the world. And (as our people say) it is one of the four rivers that flow out of Paradise. When it reaches the country of the Medes it becomes swift and is called the Tigris, a name given it on account of its swiftness, that word signifying “arrow” in the Median language. But soon the river finds its way into Lake Prethusa, into which it flows with great rapidity, discharging its waters in many colors. After this it rushes to Mount Taurus, disappears in an enormous cavern, from which it emerges through a hidden passage, drawing after it great quantities of seaweed and scum. These it carries to the sea of Zorande, and again becomes a river. Then it disappears again for 25,000 paces, reappearing in the vicinity of Sophone, near Nymphaeum. It then approaches the river Arsanias, in the district of Arrene; but as each river has its own source, each retains its identity. At the Gordyaean mountains, the river divides itself into two channels, one of which flows on to Seleucia and Mesene, the other flowing in a northerly direction to the plains of Cauchae; and when they run together again, they are still called the Tigris.
(Kaynak: Pliny the Elder, Natural History Book 6, Chapter 31)

EUPHRATES

And the fourth river is the Euphrates,[Genesis 2:14] called the fruit-bearer. It is in great renown among the rivers. Some say that its source was in Paradise; others, that it arises in Mount Paracoathras, in Greater Armenia, not far from the source of the Tigris. And as it receives the waters of its confluents, and gains in volume, it becomes more powerful in its course toward the Taurus mountains. Encountering no resistance there, it continues on its course, developing rapids and becoming stronger; and it leaves Comagene on the right, and Arabia on the left. According to some, it divides into two channels, one of which flows into the Tigris, while the other runs on into Media, Gordyaea, and Mesopotamia, and parts of Babylonia. Although the river was originally large and navigable, it later divides into broad marshes and brooks, to such an extent that its source cannot be identified. Some say it flows into the Red Sea. It is also said that its waters are life-giving; wherefore the ancients call it an augmenter of years.

PLUTARCH

Yunanlı tarihçi Plutarch (Mestrius Plutarchus) M.S. 46-120 yılları arasında yaşamıştır. Yunanistan’ın Chaeronea kasabasında doğan Plutarch aynı zamanda biyografist, felsefeci ve antik çağ ansiklopedistidir. Zengin aileden geldiği için Atina Akademisinde 67 yaşından sonra felsefe, retorik ve matematik eğitimi almıştır. Hayatının büyük bölümünün Romada geçdiği tahmin edilmektedir fakat Yunanistana dönüp orada 125 yılından önce öldüğü anlaşılmaktadır.
250px-Plutarch.gif
Plutarch’ın en ünlü çalışması “Parelel Yaşamlar” (Bioi paralleloi) adlı eseridir. Bu çalışma 46 tane ünlü Romalı ve Yunanlının biyografilerinden oluşuyor. Bazıları karşılaştırılmalı (paralel) olarak bir Yunanlı, birde Romalı olarak anlatılmış.

Plutarch (Plutark), Roma generali Lucullus’un hayatını ele alan bölümde Kürt ve Kürdistandan bahsetmektedir.

Parelel Yaşamlar-Lucullus Kitabı
LCL047-piii-f1.png
M.S. 115 yıllarında Korduene kralının adı Manisarus idi. Korduene (Kürdistan) şehirleri, Alman filolog Hübschmanna göre Altarmenische Ortsnamen (1904), 239, and Armenische Grammatik, i/2, 518-20 adlı kitabında fetihden sonra Ermeniceleştirilmeye tabi tutulmuş.

PTOLEMY

Claudius Ptolemaeus (Ptolemy) M.S. 90 yılında Mısırda doğdu, 168 yılında da hayatını yitirmiştir. Ailesinin geçmişi hakkında herhangi bilgi mevcut değildir. Roma vatandaşı olan Ptolemy, Yunanca konuşabilen, coğrafyacı, astronom ve astrologdu. Birçok görüşe göre Ptolemy Helenize olmuş Mısırlıydı.
PSM_V78_D326_Ptolemy.png
Ptolemy, Carduchiler’i (Kürtleri) Geliler’in aşağısında Margasiler‘le Cadusiler’in topraklarına yakın bölgelerde gösterir ve daha ilerde ise Gordyene‘den (Kürdistan) ve Gordyaei Dağları’ndan sözeder. Suriye üzerinde hakimiyet için Mısır kralı III. Ptolemy ile M.Ö. 217 yılında yaptığı savaşta bir süre önce isyancı Medya satrapı Melon’u yenilgiye uğratan Selefkos kralı III. Antiochus’un ordusunda “Cardaces” (Cardac’lar veya Karda’lar) da vardı.

Ayrıca, Ptolemy istemeyerek de olsa Kürt aşiretleri hakkında bilgiler vermektedir. Diyarbakırın Bekiranlıları için Bagraoandene, Antep’in Belikanlıları için Belcanea, Hakkarinin Tiriganlıları için Tigranoandene, Elazığın Subhanlıları için Sophene, Dersimliler için Derzene, Botanlılar için Bokhtanoi aşiretlerinin adlarını verir. Bu aşiretler bugün halen mevcuttur.

CASSİUS DİO

M.S. 2. yüzyılda yaşayan Romalı politikacı, yönetici ve tarihçi Cassius Dio (Lucius Cassius Dio Cocceianus) 155 yıllarında Nicaea (İznik), Bitinyada doğmuştur. Babası Cassius Apronianus, Dalmatya and Kilikya yöneticisiydi. Babasının ölümünden sonar Kilikya’dan ayrılıp Romaya gitti, daha sonra Senato üyesi oldu. Bütün Roma tarihi üzerine geniş çapta Yunanca 80 kitap yazmıştır ve sadece 19 tanesi bu zamana kadar yaşayabilmiştir. Daha sonra hastalıktan dolayı emekliliğe ayrılan Dio Cassius M.S. 240 arasında Nicaeada ölmüştür.

Dio Cassius, Roma tarihi adlı eserinin XXXVII. cildinde, Kürdistana “CORDUENE” demektedir.

AMMİANUS MARCELLİNUS

Romalı Tarihçi Ammianus Marcellinus 325-330 yılları arasında Antakya’da doğmuştur.
Ölüm tarihi ise net olarak bilinmiyor fakat 391 yılına kadar yaşadığı biliniyor. Marcellinus 31 kitap yazmıştır, fakat 13 tanesi kaybolmuştur.
359 yılında Pers krallar kralı II. Şapur Romalıların elinde bulunan Amida’ya (Diyarbakır) yönelmişti. Korkunç bir kuşatma olmuştu. Romalılar, Sasanilerin dövdüğü surlarda yılmadan savunma halindeydiler. Fillerin kullanıldığı saldırı kısmında ise ateş topları ile püskürtme harekatına devam ediyorlardı. O sıralarda Diyarbakırda bulunan A.Marcellinus bizzat şahit olarak kanlı savaşları ve salgın hastalıkları anlatmıştır.

359 yılında kuşatma sırasında Amid (Diyarbakır) şehrinde bulunan A. Marcellinus Res Gestae adlı tarihi eserinde Kürdistana “Corduena” demektedir. (Kitaplar XXIII, XXIV, XXV)

EUTROPİUS

Romalı tarihçi Eutropius (Flavius Eutropius) İstanbulda magister memoriae (üst düzey memur) olarak çalıştı. 361-363 yıllarında İmparator Julian’la birlikte İran’a (Persia) karşı sefere katıldı. Doğu Roma İmparatoru Valens (364–378) zamanında yaşayan Eutropius “Breviarium historiae Romanae (Abridgement of Roman History)” adlı 10 kitaplık tarih çalışmasını Valens’e adamıştır. Bu tarih kitabında Eutropius Kürtlerden bahsetmektedir. Roma dünyasının imparatoru Trajanus’un (Marcus Ulpius Trajanus Crinitus) 98-117 imparatorluk döneminde hakimiyetini ele geçerdiği ülkelerden biri olarak da Kürdistanı sayıyor.

Kitap VIII, 3: İngilizce metni: He recovered Armenia, which the Parthians had seized, putting to death Parthamasires who held the government of it. He gave a king to the Albani. He received into alliance the king of the Iberians, Sarmatians, Bosporani, Arabians, Osdroeni, and Colchians. He obtained the mastery over the CORDUENİ and Marcomedi, as well as over Anthemusia, an extensive region of Persia.

Tarihçilerin kullandığı Kard, Kord, Cord, Gord, Kirti, Kurti adları Kürt adıyla aynıdır.

Gorduene, Corduaie, Gordyeae, K(C)arduchi, Cordueni gibi adlar ise Kürdistan adıyla aynıdır.

Tarihçiler ve Kürtlerden bahsetmelerinin tarihleri

M.Ö. 5. yy: Pacty (Botan) – Herodot

M.Ö. 4. yy: Karduki – Ksenefon

M.Ö. 2. yy: Cardaces – (Polybius)

M.Ö. 1. yy: Cordueni, Gordyene (Sallust ve Diodorus)

M.S. 1. yy: Cyrti, Gordyaean, Cordyaean (Livy, Strabo, Josephus)

M.S. 2. yy: Gordyene, Cordueni (Plutarch ve Pliny)

M.S. 2. yy: Gordyene, Corduene (Ptolemy ve Dio Cassius)

M.S. 4. yy: Kardueni, Corduene, Corduena (Ammianus Marcelinus, Petr. Patr, Sextus Ruf, Eutropius)

M.S. 5. yy: Carduenis, Cordyena, Kardueni (Julius Honor., Zosimus)

İRAN KAYNAKLARI

BEHİSTUN YAZITLARI

Pers Kralı Darius, M.Ö. 515 yıllarında Behistun yazıtlarında Zaza Kürtlerinden bahsetmektedir. Pers İmparatorluğunun hükümdarlığını yapan Pers Kralı I. Darius (Dara) M.Ö. 522-486 yılları arasında yaşamış olup Ortadoğunun birçok ülkesini egemenliği altına almıştır. Darius, M.Ö. 515 yıllarında Behistun yazıtları olarak bilinen ünlü çivi yazısını hazırlatmıştır. Darius, yerden 100 metre yükseklikteki kayalıklara yazdığı Behistun yazıtlarında Pers tarihinden ve Feth ettiği ülkelerden bahsetmektedir. Behistun yazıtları üç dilde ayrı olarak yazılmıştır: Eski Farsça, Elamice ve Babilce.

Birinci sütunda Darius M.Ö. 515 yıllarında Fırat nehrinin kenarında ”’Zazana”’ adında bir kasaba olduğunu yazmış. Bu kitabede, Dersim (Tunceli) ve Elazığ havalisi “Zazana” adı ile anılmaktadır.

KARNAMAG İ ARDAŞİR İ BABAGAN

Kürtler’in isminin geçtiği son bir savaş; Sasani-Kürt Savaşı. Bu savaş hem Firdowsi’nin Şahnamesi’nde, hem de Kârnâmag-î Ardaşîr î Babagân (Book of the Deeds of Ardashir son of Babag) adlı yapıtta geçer. Kârnâmag î Ardaşir î Babagân (Babag’ın oğlu Ardeşirin iyilikleri) adlı kitapda Kürt Kralı Madîg ile Sasani Kralı Ardeşir arasında geçen bir savaş anlatılır (M.S. 226).
Bu kitap Zerdüst imparatorundan kalan en eski Pehlevice yazılmış kayıttır ve rahipler tarafından yazılmıştır.

Ardeşir Babag’ın oğludur, İranda M.S. 226-652 yılları arasında yaşamış Sasani devletinin kurucusudur. Sasani Kralı Ardeşir’in babası, Babag tarafından at ve büyükbaş hayvanlarına bakması için görevlendirilmişti. Babag, Kral Darae’nin oğlu Kral Darab’ın soyundan gelir. İşte İskender’in iblisi yönetimi sırasında Darab’ın soyundan gelenler Kürt Çobanlar ile birlikte yaşamışlardı (Bölüm 1.1-7). İşte Kürtler’in uzun süre koruduğu bu Ardeşir, Kral olur olmaz Kürt Kralı Madig’e saldırır. Bu kral, Ünlü Arap Tarihçisi Tabari’ye göre, Azerbaycan ile Doğu İran, Batı Kürdistan’a hakimdi.

Sasani kralı Ardaşir çok sayıda asker ve Zavul’un kahramanlarını toplayarak Kürt Kralı Mâdîg’e karşı sefere hazırlandı. Çok büyük bir kapışmaya sahne olunan kavga çok kanlı geçer ve Ardaşir’in ordusu Kürtler tarafından sonunda yenilgiye uğratılır. Mâdîg’in ordusu övünerek: “Artık Ardaşir kaygısı olmaz, yenilgiyi aldıktan sonra Pars’a geri dönmüştür.”der. İlk karşılaşmada yenilen Ardeşir, bu arada 4000 kişilik ordu toplayarak Kürtlerin üzerinde bir harb hilesi ile gece baskını düzenler ve 1000 Kürt Askeri’ni kılıçtan geçirir, Kralı, ailesini ve yakınlarını esir alır (Bölüm 5.).

Burada önemli olan üç önemli faktördür.

1. Milattan yüz-ikiyüz yıl sonrasına kadar da “Kürt Kralı” ibaresinin kullanılmasıdır.
2. Bu savaşın takriben Ermenistan yolu üstünde bir alanda cereyan etmesidir.
3. Madig’in Azerbaycan’da kral olmasıdır.

İngilizce metni: Afterwards he (viz., Ardashir), having collected many soldiers and heroes of Zavul, proceeded to battle against Mâdîg, the King of the Kurds. There was much fighting and bloodshed (in which) the army of Ardashir (finally) sustained a defeat. The army of Madig boasted thus: “Now there should be no fear of Ardashir, as on account of his defeat he has returned to Pars. Meanwhile) Ardashir, having prepared an army of four thousand men, rushed upon them (viz., the Kurds), and surprised them with a night attack. He killed one thousand of the Kurds, (while) others were wounded and taken prisoners; and out of the Kurds (that were imprisoned) he sent to Pars their king with his sons, brothers, children, his abundant wealth and property.

ORTA ÇAĞDA KÜRTLER

MOSES KHORENATSİ

Ermeni tarihinin babası olarak tanınan şöhretli Ermeni tarihçisi Moses Khorenatsi (410-490) Ermenilerin Tarihi (History of the Armenians), (Robert W. Thomson çevirisi) adlı eserinde Kürdistandan bahsetmektedir. Partlar’ın, Ermenistan’a hakim olduklarında ülkeyi beyliklere bölerek yöneten “Korduats’i” (Korduk, Korçek) adını taşıyan eyalette de aynı adı taşıyan bir beylik oluşturduklarını yazmaktadır. Bu sözcükler Ermenicede Kürdistan anlamına gelir. Khorenatsi’nin bu eserinin M.S. 5.-M.S. 8. yılları arasına ait olduğu sanılmaktadır. Böylece Partlar’ın hakimiyeti çağında ve erken ortaçağlarda da değişik şekiller altında yaşayan aynı adla karşılaşmaktayız gibi. Nitekim Ermeni tarihçisi (M.S. 10) Thomas Artsruni’de de “Korduk” (Kürdistan) adına rastlarız. Thomas Artsruni’nin aktardığı bir rivayette Nuh’un gemisinin dünyanın ortası olarak tanımlanan “Korduk Dağları”nda karaya oturduğu söylenmektedir. Artsruni’nin aktardığı bu rivayet çevirenin notuna göre Eusebius’un Chronicle’sinde de mevcuttur (Bk. Thomas Artsruni, History Of The House Of The Artsrunik, R. W. Thomson çevirisi, s. 81, 1985).

BALADHURİ

Fars kökenli İslam tarihçisi al-Imâm abu-l Abbâs Ahmad ibn-Jâbir al-Balâdhuri , batılı araştırmacıların tümünün esas aldığı güvenilir bir “vakanüvis” veya bir tarihçisi idi. Tarihçisi Balâdhuri (???-897), Kitab futuh al-Buldan (Fütuhü’l Büldan) adlı eserinde; 645 yılındaki Arap fetihlerini anarken, yerli kaynaklara da dayanarak, Arap ordusunun İslam Halifesi Omar zamanında başlayan İran istilası, Qadissiya Savaşından sonra bir çorap söküğü gibi giderken, Azerbaycan’ın Başkenti Ardavil (Ardabil) direniş kararı aldı. Bu bölge, o zamanlar nüfus bakımından neredeyse tamamen Kürtler’in hakimiyetindeydi. Fakat Araplar, Ardavil’in valisini kendileri tayin edeceklerdi.

Arap tarihçi burada Azerbaycanda bulunan Tebriz ve Ardebil kentlerinin Kürtlerin elinde olduğunu yazmış. Göç ve asimilasyonlar olmadan önce Güney Azerbaycan şehirleri de Kürt topraklarıydı.

Al-Kufa’ya vali olarak tayin edilen al-Muğriba ibn Şu’ba, Halife ‘Umar’dan; Hudhaifa ibn-al-Yaman’a, Adharbaycan’a vali olarak tayin edildiğine dair bir mektup getirir. Bu vali Eyalet’in başkenti olan Hazar Denizi’nin yakınındaki Ardabil’e kadar ilerler. Fakat Eyalet valisi (o zamanki İran’da marzban deniyordu valiye) halk milisleri kurup bu haraççı yabancılara karşı müthiş bir direnişe geçti. Milisler tamamen Kürtlerden oluşuyorlardı. Uzun direnişlerden sonra yerli vali ile müstevliler arasında bir antlaşma imzalandı. Buna göre Adharbaycan’lılar Araplar’a 800.000 dirhem vergi ödeyeceklerdi. Buna karşılık Araplar hiç bir Kürd’ü esir almayacak, öldürmeyecek, Ateş Mabedleri’nden hiçbirini yakıp yıkmayacaktı. Kürtler danslarını (ki bunlar kısmen semah idi) serbestçe icra edecekti. Bunları “Kitab futuh el-Buldan adlı eserinde kaydeden Balâdhuri Kürtlerin Araplar’a karşı koyup büyük direniş gösterip savaştıklarını yazmaktadır.

TABARİ

Fars kökenli tarihçi Tabari (Abu Jafar Muhammad ibn Jarir at-Tabari) en büyük İslam tarihçilerden biri olarak tanınır. İran’ın Tabaristan bölgesinde 839 yıllarında doğan Tabari soyadını da buradan almıştır. Tabari, 915 yıllarında tamamladığı eserinde Kürt kralının Pers kralıyla yaptığı savaştan bahsetmektedir. Tabariye göre Sasani kralı Ardeşirle savaşan ve onu yenen Kürt kral Madig, Azerbaycan ,Doğu İran, Batı Kürdistan’a hakimdi. (Al-Tabari, Tarikh el-Omem wal-Mulook (The History of Nations and Kings).
Arab İstilası’nın devamında, Tabari ve Balâdhuri’ye göre, bu kez Habin ibn Maslama şu anda gözeleri Ermenistan topraklarında bulunan “Nahr al-Akrad=Kürdler’in Nehri”ni geçerek Dvin veya Dabib Ovası’na vardı (643 Hicri). Otoritelerin mesela Ermeni kaynağı; Faustus of Byzantium, III’ün bildirdiğine göre, ki güvenilir olarak kabul ediliyor, bu nehir günümüzün Garni Nehri’dir. Arab Coğrafyacı Muqadasi, (X. Yüzyıl’da), Hristiyanların Dvin’de predominant hale geldiklerini, fakat Kürtler’in şehri ellerinde tuttuklarını kaydeder (yadbituhu al-Akrâd).

Tabari bu sefer Kürt isyanlarından bahseder. 846 yılında İsfahan dağları cıvarlarında ve Farsda büyük bir Kürt isyanı patlak verir. Musul Kürtleride Misawir Bin Abdel Hamid önderliğinde 866 yılında Abbasilere karşı bu isyanda yerini alır. Aynı şekilde Kürtler, Basra’nın değişik bölgelerinde Zenj ihtilalinde, yine 850 yılında Yakoub Al Saffar’ın ihtilalinde, Kürt lider Mohammed Bin Abdallah Hazarmerdi’nin yüce önderliğinde kahramanca eylemlerde üstün bir şekilde görev alır. Kürt lider Mohammed Bin Abdallah Hazarmerdi isyanın ruhunu tam üç yıl parlak tuttu (Al Tabari – Cilt 11, Sayfalar 200-256).

Tabari, Kürtlerin müslüman işgaline karşı büyük direniş gösterdiğini, Perslerin Daragberd’e kapandığını ve müslümanların iki ay boyunca şehri kuşattığını ve Perslerin şehrin Kürtlerinden yardım istediğini, Kürtlerinde çoğunun yardıma geldiğini kaydetmiş.

Bu olayları kitaplarında kaydeden Tabari daha sonraları hayatının büyük çoğunluğunu öğretmenlik yaparak geçirdiği Irak’ın Bağdat şehrinde 923 yılında yaşamını yitirmiştir.

İslamiyeti yayma adı altında Kürdistan şehirlerini işgal ve istila eden Arap orduları Kürt şehri Hamadan’a ulaşır ve 639-644 yıllarında Kürt aşiretlerinin önemli elementini oluşturduğu Sasani ordusu ile Arap ordusu arasında Nahavand muharebesi yapılır ve Sasani ordusu yenilgiye uğratılır. Arap orduları bu savaşı izleyen Musul, Tikrit ve Cezire direnişleri yüzünden büyük gerilemeler yaşar. Yine Araplar, Şarezor’u ele geçirdiğinde Kürtler halife yönetimini red ediyor ve böylece ardı ardına Kürt isyanları başlıyordu. Bu isyanlarda Cafer Faracis liderliğindeki Musul Kürtleri 830 yılında Azerbaycan ve Ermenistan arasında kalan toprakları büyük bölümünü ele geçiriyor ve halifenin orduları Dasin dağlarında bozguna uğratıyordu. Fakat Kürtler İsfahan, Cebel ve Farsta yenilgiye uğratılıyor ve Kürtlerin büyük bölümüne islamiyet kabul ettiriliyordu.

Ve Kürtler islami fetihler tarihine damgasını büyük engeller oluşturarak vuruyordu.

Kürtler;

• 645, 659 ve 666 yıllarında iki kez Ahwaz ve Farsda ayaklanır,
• 685, 702 ve 708 yıllarında Emevilere karşı ayaklanır,
• 840, 846 ve 866 yıllarında Misawir Bin Abdel Hamid önderliğinde Abbasilere karşı ayaklanır,
• 846 yıllarında İsfahan ve Farsda ayaklanır,
• 869-883 yılları arasında ise Musul şehrini ele geçirir,
• 875 yıllarında Ya’qub al Saffar isyanına destek verir.

THOMAS ARTSRUNİ

9. & 10. yüzyılları arasında yaşayan Ermeni tarihçisi Thomas Artsruni’nin eserinde “Korduk” adına rastlamaktayız. Thomas Artsruni’nin aktardığı bir rivayette Hz. Nuh’un gemisinin dünyanın ortası olarak tanımlanan Korduk Dağları’nda karaya oturduğu söylenmektedir. Artsruni’nin aktardığı bu rivayet çevirenin notuna göre Eusebius’un Chronicle’sinde de mevcuttur.

Thomas Artsruninin aktardığı başka bir rivayete veya kendisinin açıklamasına göre Zaza adı Zaza bölgesine üvey kardeşi Esarhaddon tarafından M.Ö. 681 yıllarında mahlup edildikten sonra yerleşen Asur Kralı Sennacherib’in oğlu Sanasar’ın adından geliyor (Bknz, Thomas Artsruni, History of the House of the Artsrunik, Robert W. Thomson çevirisi, Detroit, sayfa 81, 1985).

İBN-İ HAVKAL

İbn-i Havkal veya İbn Hawqal (Mohammed Abul-Kassem ibn Hawqal) 10. yüzyılın en büyük İslamik yazarı, coğrafyacısı ve kronikcilerindendi (günlükcü, vakainüvist). 943-969 yılları arasında seyahat eden Havkal; Nusaybinde doğmuş ve Bağdatda yaşamını yitirmiştir. Hayatının otuz yılını Asya ve Afrikanın farklı yerlerine seyahat ederek geçiren Havkal 977 yılında Surat al-Ardh (Dünyanın yüzü) adlı ünlü kitabını tamamlamıştır. Gezip gördüğü yerleri kaleme alan yazar Kürtler hakkında da bilgiler sunmaktadır. Havkal, Doğu Kürdistanın Şarezor ve Zanjan şehirlerinin arasında olan Suhrawardin nüfusunun büyük çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğunu yazmış. “Almasalik Wal Mamalik” adlı kitabında Erbil ve Dohuk şehirlerinden Kürt şehirleri diye bahseder. İbn Havkal yazdıĝı gezi notlarında “Fars ülkesindeki 32 Kürt aşiretinden” söz ediyor ve hepsinin isimlerini aktarıyor. Ibn Havkal haritada “Kürt beldeleri” (Kurdish resorts) diye yazan ilk coğrafyacılardandır.

FİRDEVS

İran’ın Horosan şehrinde 935 yıllarında doğan ve 1026’da ölen ünlü Fars roman şairi Firdevs (Hakim Abu al-Qasim Firdowsi), “Şahname” (Shahnama) adlı ünlü eserinde Kürt-Sasani savaşından bahsetmektedir. Ünlü Fars şair Firdevs (Ferdowsi, Firdausi, Ferdosi, Ferdusi) 1010 yılında tamamladığı eserinde M.S. 226 yılında Kürt Kral Madîg ile Sasani Kralı I. Ardeşir arasında geçen bir savaşı nakleder (Shahnama, Volume 6, Chapters 61,71,72).

Newroz efsanesinin kaynağı, köleci Asur İmparatorluğu’nun M.Ö. 612 yılında Medler tarafından yıkılmasıdır. Bu olayı, 923 ve 1020 yılları arasında yaşayan ünlü Fars şair Firdevsi, Şahname adlı eserinde özetle şöyle nakleder: “Kral Dehak Arap idi, saltanatı bin yıl sürdü. Şehri Dicle kenarında idi. İblis her iki omuzundan öpünce birer yılan omuzlarında oluştu. Bu iki mahlukun sakinleşebilmesi için günde iki gencin beyninin yedirilmesi gerektiği, doktor kılığına giren iblis tarafından tavsiye edildi. Hergün iki genci öldürüp beyinlerini Dehak’ın yılanlarına yediren kasaba, nihayet bunlara acıdı, günde birini boğazlayarak beynini hayvan beyni ile karıştırarak Dehak’ın yılanlarına yedirirken, diğerini dağlarda saklanmak üzere salıverdi. Dağlara kaçan insanlar öyle çoğaldılar ki, sonunda Kürt halkı oluştu. Birgün Kawa adlı bir demirci, kalan tek oğlunun da öldürüleceğini duyunca, demirci önlüğünü bayrak yaparak Dehak’a isyan etti. Dağlarda ateş yakarak halkın, Kral Ferhad’ın önderliğinde toplanmasını sağladı. Kaleye giden Ferhad, Dehak’ı öldürdü. Böylece tüm insanlar kurtulmuş oldu. Bu sonuç dağlarda ateş yakılarak ilan edildi.”

Şeref Han, Şahnamede Harran’ın kahraman karakteri olarak adı geçen ünlü Rüstem bin Zal’in (yani Zal oğlu Rüstem) Firdevsi’nin Şahnamesi’nde ona Rüstem-i Kürd denildiğini aktarır.

KAŞGARLI MAHMUT

Kaşgarlı Mahmut, 1008’de Doğu Türkistan’ın Kaşgâr şehrinde dünyaya gelmiştir. Medreselerde tahsil gördükten sonra kendisini Türk dili tetkikatına vakfetmiştir. Bu amaçla Orta Asya’yı boydan boya kat ederek Anadolu’ya oradan da Bağdat’a gitmiş, Divânü Lügati’t-Türk, Kaşgârlı Mahmut tarafından 25 Ocak 1072’de yazmaya başlanmış ve 10 Şubat 1074te bitirilmiştir. Kitabın asıl nüshası bu gün Ayasofya Müzesi’nde muhafaza edilmektedir. Kitabın Uygurca çevirisi ancak 1978’de yapılabilmiştir. Mahmut Kaşgar’a dönmüş ve 1105’de vefat etmiştir.

divani_lugatit_turkeed5eed4.jpg

Kaşgarlı Mahmut’un 1074’te yaptığı haritada Kürtlerin ülkesi Arapça olarak “Erdu’l-Ekrad” diye kaydedilmiştir ki bu “Kürtlerin Memleketi” anlamına gelir. Fakat en azından Selçuklular ve Osmanlılar döneminde Kürtlerin ülkesi için Kürdistan adının kullanıldığını biliniyor.

YAKUT İBN HAMAVİ

Ünlü Suriyeli Arap coğrafyacı Yakut İbn Hamavi 1179-1229 yılları arasında yaşamıştır. Aynı zamanda tarihçi, etnografist ve coğrafyacı olan Yakut’un Mücem ül-Buldan adlı eseri coğrafik sözlük olup, tarihsel, biyografik ve kültürel bilgiler içermektedir. Yakut El Hamavi 12. yüzyılda Kürt Krallığı Sophene’nin başkenti Arsamosata kentinin 25%’inin Ermeniler tarafından meskun tutulmuş olduğunu yazmıştır. Buradan yola çıkarak geriye kalan %70-75ininde Zaza Kürtleri tarafından mesken tutulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra Ermeni krallarının Ermeni asimilasyonuda hesaba katıldığında; ilk kurulduğu yıllarda Kürt kenti olduğu da söylenebilir.

MARCO POLO

1254-1324 yılları arasında Venedikte doğmuş ve ölmüş olan ünlü İtalyan gezgin Marco Polo, Batıdan, Uzakdoğuya kadar seyahat etmiş ilk batılı olmuştur. Yaptığı seyahat, Batı dünyasının Doğu ve Uzakdoğu ile ilk gerçek tanışmasıdır. Dünyada ilk “dünya turu” yapan kişi olarak tanınan Polo; Ortaçağ’ın en büyük gezginlerindendir. Polo, Büyük Cengiz Han’ın torunu olan Moğol kağanı Kubilay Han’ın sarayını ziyaret etmiş ve daha sonra da onun emrinde 17 yıl çalışmıştır. Deniz yolculuğuyla İtalyadan; Akdenize, ordan Ortadoğuya geçmiş. Sonra İranın güneydoğusundan; Çin’in, Beijing şehrine ulaşmış. Daha sonra Vietnam, Sumatraya, Sri Lanka, Hindistana geçmiş. Geri dönerken İran, Karadeniz ve son olarakda Akdenizi geçip İtalyanın Venedik şehrine 1295’de geri dönmüş. Polo’nun yolculuğunu anlattığı kitabı yüzyıllar boyunca Avrupalıları aydınlatmıştı.

Marco_Polo_portrait.jpg

Marco Polo, Çin’e giderken Musul’da Kürtlerle tanışmış. Ünlü gezgin, Kürtler ve Kürdistan hakkında öğrendiği değerli bilgilerini kitabında aktarmaktadır. 1272’de Marco Polo şöyle yazmıştır: Musul’un dağlık bölgelerinde “KÜRTLER” adında bir kavim vardır. Bazıları Hiristiyan olup Nesturi ve Yakup mezhebine mensuplar ve diğerleri Muhammadandır (Müslüman). Ama fena bir jenerasyondurlar; tüccarları yağmalamaktan keyif alıyorlar.

Bu eyalete (Musul) yakın olan Muş ve Mardinde Kürtlerin çok kaliteli pamuk ipliği ürettiklerini ve bunlardan bir çok elbise ve kumaş ürettiklerini yazmış. İnsanların esnaf zanaatçı ve tüccar olduklarını ve Tartar kralına tabi olduklarını yazmış. [Seyahatlar, I.vi]

Polo bu sefer Persia’nın büyük bir ülke olduğunu ve içinde sekiz krallık barındırdığını yazmış. Bu krallıklar arasında “Kürdistan” adınıda saymaktakdır.

HET’UM

Ermeni prens, yönetici, rahip, general ve tarihçi olan Het’um (Hayton), 1240 yıllarında Kilikya’da (Adana, Mersin, Osmaniye, Antalya bölgesi) doğdu ve 1307 yılından sonra suikaste uğrayıp öldürüldü. Tarihçi Het’um, o dönem Küçük Ermenistan krallığının parçası olan Korikos (Mersin, Kızkalesi) kentinde yöneticilik yapmıştır ve küçük Ermenistan kralı I. Het’um kardeşiydi. Het’um Fransada kalırken Asya coğrafyası hakkında Fransızca olarak “La Flor des Estoires d’Orient” (The flower of the stories of the Orient / Tatar tarihi) adlı dört ciltlik bir tarih çalışması tamamlamıştır.

Tarihçi Het’um 8. bölümde Media Krallığını anlatırken uzun ve dar olduğunu, sınırlarının doğusunda Fars ülkesinin, batısında Kaldia (Chaldea), Kuzeyinde Ermenistan, güneyinde Ak’isum (Okyanusun yanı) şehrinin olduğunu belirtir. Medya krallığının iki büyük şehir Şiraz ve Kermanşah’dan oluştuğunu ve buralarda yaşayanların müslüman ve Kürtler olduğunu ve üstelik çok cesur ve çok kuvvetli okçu olduklarını yazar.

Tarihçi Het’um 12. bölümde Mezopotamya Krallığını anlatırken Mardin’de son derece yetenekli piyade okçuların olduğunu ve bunlara Kürt denildiğini yazmış.

13. yüzyıl’da yaşayan tarihçi Het’um 52. bölümde ise Kürt denilen Medyalıların Mısır yönetimini ele geçirdiğini yazmış.

Kitabın 52. bölümünde şöyle der:

“Postea vero Sarraceni amiserunt dominium Egipti et Medi, qui Cordins vulgariter dicembantur; regni Egipti dominium occupaverunt.” (Sonunda Araplar Mısır’ın yönetimini kaybettiler; ve Medler; “ki onlara Kürtler deniliyordu.” Mısır’a egemen oldular.)

Burada açıkça Selahaddin Eyyubinin Kürt asıllı olduğu kanıtlanmış oluyor.

HAMDULLAH MUSTEVFİ-İ KAZVİ

Arap asıllı bir aileden gelen Hamdullah Mustevfi-i Kazvi (Hamdullah Al-Mustaufi Al-Qazwini), Tahran, Kazvin’de doğarak yine aynı yerde 1340’da ölmüştür. Hamdullah Mustevfi-i Kazvi. Kozmografya ile coğrafyaya meraklı bir bilgin olarak derlediği Nezhetü’l Kulub başlıklı Farsça eserini 1339-1340 yılları arasında tamamlamıştır.

Çeşitli kaynaklardan toplanan bilgiler ile meydana getirdiği “Nezhetü’l Kulub” (Nuzhat al-Qulub [Kalbin Gezisi]) adlı eserinde Kürdistandan ve Kürdistan’ın 16 eyalete ayrıldığından bahsetmektedir. Kürdistan’ın Büyük Selçuklu Sultanı Sultan Sencer döneminde idarî bölge olduğunuda yazmıştır.

İBN-İ HALDUN

1332-1406 yılları arasında Tunus’da doğmuş ve Mısır’da ölmüş olan Arap asıllı tarihçi İbn-i Haldun modern historiyografinin öncülerinden sayılır. İbn-i Haldun aynı zamanda astronom, matematikçi, iktisatçı ve sosyal bilimciydi. İbn-i Haldun kaleme aldığı ünlü eseri Mukaddime’de Kürtlerden bahseder. “Huzistan’ın (bugünkü Batı İran) doğusundaki Kürt dağları İsfahan’a kadar uzanır ve Kürtler Fars topraklarında dolaşırlar.” Dicle nehrinin nerelerden geçtiğini anlatırken Kurdistan dağlarından ve Şehrizor dağlarından geçtiğini ve Barimma (Bariya) dağının Kürtlerin mesken edindiği yer olduğunu belirtmiş. Büyük ve Küçük Zap ırmaklarının bu dağın ötesinde olduğunu yazmış. Buranın doğusunda ise Azerbaycan olduğunu ve buraya Tebrizin ve Baylakanın dahil olduğunu belirtmiş.

III. YENİ ÇAĞDA KÜRTLER

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN

I. Süleyman, 6 Kasım 1494’de Trabzonda doğmuş ve 7 Eylül 1566’da, Zigetvar’da vefat etmiştir. Batıda, Muhteşem Süleyman, doğuda ise Kanunî Sultan Süleyman olarak bilinmekteydi. 1520’den 1566’daki ölümüne kadar, yaklaşık 46 yıl boyunca padişahlık yaparak Osmanlı devlet tarihinin en uzun süre tahtta kalan şahsıdır.

Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın Frençe kralına yazdığı mektupta “Kürdistan” kelimesini kullanmaktadır.

EmperorSuleiman.jpg

Kanûnî, azamet ve haşmetini ifade eden şu mektubunu, Fransa Kralı I. Faransuvaya yazmıştı : Ben ki, Akdenizin ve Karadenizin ve Rumelinin ve Anadolunun ve Karaman ve Rumun ve Dulkadir Vilayetinin ve Diyarbekirin ve Kürdistanın ve Azerbaycanın ve Acemin ve Şam ve Halebin ve Mısırın ve Mekkenin ve Medinenin ve Kudüsün ve bütün Arap diyarının ve Yemenin ve ecdadımın fethettikleri daha birçok diyarın Sultanı ve Padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Hanım; sen ki Frençe Vilayetinin kralı Françeskosun…

İDRİSİ BİTLİSİ

15. yüzyılda Bitlis’de doğan Kürt asıllı Osmanlı devlet adamlarından İdrisi Bitlisî soylu Kürt ailelerindendi ve Mevlânâ Şeyh Hüsâmeddîn Ali Bitlisînin oğluydu. Babası Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan’ın dîvânında uzun zaman Padişah divanı üyeliği yaptı. Şah İsmail, Tebriz’i fethederek Akkoyunlu devletini yıkınca İdris de Osmanlı Sultanı İkinci Beyazıd Han tarafından İstanbul’a dâvet edildi. İdrisi, Osmanlı ülkesine gidip İstanbul’da II. Beyazıd’la görüştü. Padişah bu Kürt din âlimine hürmet gösterip önemli vazifeler verdi. Arap ve Acem kazaskerliğine tâyin etti (Osmanlı döneminde mahkemelerin en yetkilisi) ve ondan bir Osmanlı târihi yazmasını istedi. O da bu isteği gerçekleştirerek 80.000 beyitlik Heşt-Behişt (Sekiz Cennet) adında Farsça bir eser kaleme aldı.

İdrisi Bitlisî “Heşt Behişt” isimli bu eserinde şöyle der: “Tebriz’in fethinden dönüşümüzde Yavuz Sultan Selim bana, Kürdistan’ın çeşitli yerlerindeki Kürt beyleri ve emirleri ile görüşmemi ve onların hepsine, Osmanlı bayraĝı altında, Osmanlı hükumetine boyun eĝmelerini söylememi emretti. Bu sıralarda Kürdistan; Tebriz yakınlarından Malatya’ya kadar, güneyde Musul’a kadar yayılıyordu. Ancak bu yoldaki çalışmalarımız istenilen sonuca ulaşamadı.”

NİCOLAS DE NİCOLAY

Gezgin, haritacı ve polis şefi olan Nicolas de Nicolay, Fransa’nın Dauphiné şehrinde 1517 yılında doğmuş ve 1583 yılında Soissons şehrinde ölmüştür. Avrupaya bir çok geziler yapan Nicolas de Nicolay, Fransız Kralı II. Henri tarafından saray coğrafyacısı olarak atanıp Türkiyeye yollanır ve 1558’de Anadolu gezisini tamamlar. Seyahatlarından birinde Ermenistandan bahseder. Ermenistanın Asya’da bir bölgede olduğunu ve bu bölgede Ararat (Ağrı) dağının olduğunu anlatır. Ararat dağının diğer bir adıyla Gordian dağı olduğunu yazar. Hz. Nuh’un gemisinin de bu dağın tepesinde yattığını söyler (Nicolas de Nicolay, 1558, Les navigations, peregrinations et voyages, faicts en la Turquie).

ŞEREF HAN

Bitlis emiri, tarihçi, yönetici, yazar ve araştırmacı Şeref Han tarafından 1597 tarihinde Farsça olarak yazılmış olan Şerefname, bir Kürt tarafından Kürt tarihi hakkında yazılmış en eski eserdir. Şeref Han, Şemseddin Han’ın oğlu ve 1514’te Osmanlılarla ittifak antlaşmasını imzalıyan ünlü IV. Şeref Han’ın torunudur.

Şerefnamenin Bölümleri

*Giriş Bölümü; Kürt toplulukları ve durumları hakkında,
*Birinci Safha; Kürdista’da saltanat sürmüş olan Kürt sülaleleri hakkında
*İkinci Safha; Saltanat ve bağımsızlık iddiasında bulunmamakla birlikte bazen kendi adlarına hutbe okutmuş ve para bastırmış Kürdistan hükümdarları hakkında,
*Üçüncü Safha; Kürdistan’ın diğer beyleri ve hükümdarları hakkında,
*Dördüncü Safha ise; Bitlis Emirleri hakkındadır.

ჩობან_აღა.png

1576’da Kürtlerin ilk tarihini yazan Şeref Han’a göre de Eyyubiler bir Kürt devletidir.

Kürt-Osmanlı Andlaşması’nın mimarı Mevlana İdris’tir. Bu anlaşmayı kabul eden ve gerekli bulan Yavuz Sultan Selim’dir. İkisi de 1520’de maalesef ölmüşlerdir. Sultan Selim, Mevlana İdris’e; “-Git Kürdistan beylerini ve emirlerini topla, kendi aralarında bir beylerbeyi seçsinler” demişti. Mevlana İdris ise, Kürt beylerini çok iyi tanıdığı için kestirmeden bir beylerbeyi Sultan’dan istemiş ve Bıyıklı Mehmet Paşa’yı tavsiye ederek bu işi noktalamış idi. Diyarbakırlı bir Kürt olan Bıyıklı Mehmed Paşa’da Beylerbeyi (Mirimiran) oldu fakat çok erken gitti ve bundan sonra “Kürdistan Eyaleti Başkenti’ne” Makedonlu komutanlar gelmeye başladı.

PİETRO DELLA VALLE

JEAN BAPTISTE TAVERNİER

J.B. Tavernier, 1605-1689 yılları arasında yaşamış Fransız tüccar, seyyah ve yazardır. 1631’den 1663’e kadar Ortadoğu ülkelerine altı seyahat gerçekleştirdi. Bu seyahatlerinin çoğu ticari amaçla yapılmış ise de Ortadoğu halkları için bıraktıkları ilgi çekici olmakla beraber batının Ortadoğu’yu tanımasında büyük rol oynadı. Tavernier’in bu yapıtı 1718’de La Haye’de Fransızca yayımlandı.

Eseri: Les Six Voyages Faits en Turque en Perse Et Aux İndes, (İran Türkiye ve Hindistan’a yapılan Altı Seyahat), 2 cilt, Paris 1676, Clousieur et Barbie

Tavernier’in bu seyahatnamesi, Kitap Yayınevi, İstanbul 2006’da, Tavernıer Seyahatnamesi adı altında Stefanos Yerasimos’un editörlüğünde Teoman Tunçdoğan tarafında Fransızcadan Türkçeye çevrildi.
Eserin içeriği: Tavernier bu seyahatleri sırasında Anadolu’nun çeşitli yerlerine (Ankara, Bitlis, Diyarbakır, Mardin, Sinop, Urfa, Van vs.) ve Anadolu’ya komşu coğrafyalara da (İran, ırak vb) uğradı. Buralarda yaşayan Kürtleri, Türkleri, Ermenileri, Rumları, Yahudileri ve Süryanileri anlattı. Seyyahın bu eseri içerik olarak üç kitap şeklinde ve dizin olmak üzere oluşturulmuştur.

Birinci Kitap:
1) Fransa’dan Asya’ya ve Genellikle İsfahan’a Hareket Edilen Diğer Yerlere Ulaşmak İçin İzlenilebilecek Yollar
2) Yazarın İlk Gezisinde Kullandığı İstanbul-İsfahan Güzergâhı Üstüne
3) İstanbul-İsfehan Yolunun Devamı İlk İran Topraklarından Revan’a Kadar
4) Aynı Yolun Devamı: Revan-Tebriz Arası
5) İstanbul-İsfehan Anayolunun Erdebil ve Gazvin’den geçen Tebriz-İsfehan Arasındaki Bölümü
6) Tebriz-İsfehan Yolunun Zencan, Sultaniye ve Diğer Yerlerden Devamı
7) İzmir’den İsfehan’a Anadolu’dan Geçerek Giden Yol
8) Yazarın Tokat Yakınında Soyulması; Fransa’ya İlk Olarak Onun Getirdiği ve Pek Ender ve Çok Güzel Bir Çeşit Yün
9) Kirman-İsfehan Yolu ve Nazır Mehmet Ali Bey’in Serveti
10) Kervansaraylar ve Kervanın Güvenliği
11) Deve Nasıl Yetiştirilir? Devenin Doğası ve Çeşitli Cinsleri
12) İran Paraları

İkinci Kitap:
1) Yazarın İkinci Paris-İsfahan Seyahati ve Önce İskenderun’a Gitmek İçin Marsilya’dan Gemiye Binişi
2) Bugün Suriye’nin Başkenti Olan Halep’in Betimlenmesi
3) Halep’ten İsfahan’a Giderken En Sık Kullanılan Yollar ve Özel Olarak da Büyük Çöl Yolu
4) Mezopotamya ve Asur Ülkesinden Geçen ve Yazarın Üçüncü Seyahati Sırasında İzlediği Halep-İsfahan Yolu
5) Aynı Yolun Ninova-İsfahan Arasındaki Bölümü ve Daminiko De Santıs Adlı Büyük Elçinin Öyküsü
6) Yazarın Asya’ya Yaptığı Dördüncü Seyahat Sırasında İzlediği Paris-Hürmüz Yolu ve İlk Olarak da Marsilya-İskenderun Deniz Yolculuğu
7) Yazarın Dördüncü Asya Seyahati Sırasında, Özellikle de Dicle Üstünden Musul’dan Bağdat’a Kadar İzlediği Yolun Devamı
8) Aynı Yolun Bağdat-Basra Arasındaki Devamı ve Burada Sözü Edilen Vaftizci Yahya Hıristiyanlarının Dini
9) Aynı Yolun Basra-Hürmüz Arasındaki Devamı
10) Yazarın Beşinci Seyahati

Üçüncü Kitap:
1) Yazarın Paris’ten Yola Çıkarak İzmir’e Gittiği Altıncı ve Sonuncu Seyahati
2) Seyyahın Altıncı Seyahatinin Devamı: İzmir’den Yola Çıkışı, İsfahan’a Varışı
3) Diyarbakır ve Van’dan Geçen Halep-Tebriz Yolu 4) Cizre ve Başka Yerlerden Geçerek Halep’ten Tebriz’e Giden Başka Bir Yol
5) Küçük Çölden ve Kengaver’den Geçen Halep-İsfahan Yolu
6) Gürcistan’ın Günümüzdeki Durumu
7) Mingrelya’nın Günümüzdeki Durumu
8) Kuman Ülkesi ve Çerkezistan Üstüne ve Kalmuk Adı Verilen Bazı Halklar Üstüne
9) Kumanların ve Çerkezlerin Gelenek Görenekleri ve Törenleri
10) Kumanların Komşusu Nogaylarda Denilen Küçük Tatarlar; olmak üzere bölümler şeklinde ve Dizinden oluşturulmuştur.

Tavernier bu seyahatleri sırasında bazı yol güzergâhlarını takip etti. Seyyahın takip ettiği bu güzergâhların üçünde buralarda yaşayan halkların dışında Kürtleri de anlattı. Bu üç yolu şöyle sıralayabiliriz.

Birinci yol: Musul’dan çıkar İran da bir yer olan Kanguvar’a kadar İran topraklarını kateden ana ticari yolu izler buradan Hemedan’a ( İran) ve İsfahan’a oradan İran körfezinden Hindistan’a ulaşmak için yoluna devam eder.

İkinci yol: Urfa Birecik’ten başlar. Bu yol Fırat’ın büyük kolu üzerinden Azerbaycan’da Marand ve oradan Tebriz’e ulaşan yoldur.

Üçüncü yol: Urfa’dan başlayıp, Hakkâri ve Tebriz’e ulaşan yoldur.

Tavernier’in yaptığı bu üç yolculukta Kürtler ve Kürtlerin yaşadık yerler (Urfa, Bitlis, Mardin, Musul, Şerazul- “şehrizor olarakta bilinen bugünkü ırak toprakları içindeki Erbil ovası”, Diyarbakır, Van vb.) olmak üzere birçok yer gezip hakkında bilgiler verdi. Ayrıca gittiği yerlerdeki Kürt Beyleri ve bunların nelerle uğraştıkları, Kürtlerin yaşayış tarzları, dini inançları, ekonomik özellikleri ve uğraşları bakımından da bize bilgiler aktarıyor. Ayrıca Kürtlerin yaşadıkları bu coğrafyanın özelliklerinden ve zorluklarından burada yetişen bitki örtüsü, hangi bitkilerin yetiştiği, yetiştirilen tarım ürünleri ve yetişen meyveler hakkında da bilgiler sunuyor. Eser; o dönemdeki Kürtlerin sosyal, siyasal ve kültürel yaşantıları hakkında bilgiler vermesi açısından önemlidir.

EVLİYA ÇELEBİ

Evliya Çelebi (1611-1682) İstanbul’da doğdu. Osmanlı gezgini. 1640 yılından ölümüne kadar gezgin olarak dolaşmış ve gördüğü yerleri yazmıştır. Evliya Çelebi bu gezip gördüğü yerleri
Seyahatname adlı on ciltlik eserinde kaydetmiştir. Mısır’da öldüğü sanılıyor.

Evliya Çelebi ünlü Seyahatnamesinde Kürdistanı anlatırken şöyle diyor; “Kürdistan; Van, Hakkari, Erzurum, Diyarbekir, Cizire, Ciziri ibn Ömer, İmadiye, Musul (Kerkük te bu vilatyete bağlıydı o dönemde), Şarezor ve Ardelan’dan oluşmaktadır.”

Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde, Kürtçeden ve Kürtçenin lehçelerinden bahseder. Kürtçenin zengin ve kadim bir dil olduğunu; Farsça, İbranice ve Dericeden ayrı olduğunu vurgular. Kürt kültürünün en gelişdiği şehrin ise Diyar-i bekir olduğunu yazmış. Bitlisi ziyaret eden Evliya Çelebi bu şehrin Kürt hükümdar Abdal Han’ın hakimiyeti altında olduğunu, ne Osmanlılara ne de Farslara tabii olduğu belirtir. Bitlis Beyi Abdal Hanı o kadar meth eder ki ona binbir yetenek der. Fizisyen, göz doktoru, bilim adamı, din alimi, veteriner, müteahhit, hakim, ressam, kitap ciltçiliği/el yazması ustası, şair, türkücü, müzisyen, çevirmen, vaiz, müezzin, kuyumcu, saatçi, oymacı, kürkçü, berber, terzi, kilim/şapka dokumacısı, ayakkabı tamircisi, kılıç/kalkan ustası, şilahşör, ok/yay ustası, şişe ustası, kazancı ustası, boyacı, tatlıcı, parfümcü, at binici, balıkçı, semerci, avcı, demirci, marangoz ve birçok yetenek sahibi olduğunu anlatır. Çelebi, Abdal Hanın birçok yeteneğine bizzat gözleriyle şahit olduğunu ve bu enstantenelerden örnekler vererek anlatır; gözü pek görmeyen ihtiyarın birine katarakt ameliyatı yaptığını görmüş ve yaşlı adamın ameliyettan sonra görmeye başladığını yazmış.

ZİYA PAŞA

Osmanlı döneminin yazar, şair ve en önemli devlet adamlarından biri olan Ziya Paşa 1870 yılında bitirdiği Zafername adlı hicviyesinde Kürdistan’dan kısaca söz eder. Kürt meşhurlarından ve Şerefhan’dan bahseder.

YAKIN ÇAĞDA KÜRTLER

Not: Bu çalışma Tirigan’a (CA) aittir.